Adını babasının hayrana olduğu dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'dan alan arabesk müziğin güçlü ismi Ferdi Tayfur Turanbayburt, 15 Kasım 1945'te Adana'da dünyaya geldi. Toplamda dokuz defa Altın Plak Ödülü kazanan sanatçı sinema filmlerinde de yer alan kendi yazdığı şarkılarla ünlenmiştir. 30'dan fazla albüm ve 30'un üzerinde film yapan 1982 yılında ise kendi adına Ferdifon Plakçılık şirketini kuran sanatçı 2009 yılında da inşaat sektörüne girdi...
,
Adana'nın Yüreğir ilçesine bağlı Taşçı köyünde doğan sanatçıya adını dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'un hayranı babası Cumali Bey koymuş, oğlunun eğitimine düşkün olan Cumali Bey'in pavyon çıkışı öldürülmesi ile eğitim hayatı sona eren sanatçı yoksul ve trajik bir hayat yaşadığını, babasının ölümünden sonra annesinin evlendiğini, kendisinin de okumak istediğini ancak imkanlar yüzünden bunu gerçekleştiremediğini söylemiştir... Henüz çocukluk yıllarında üvey babasının bulduğu şekerci dükkanında çıraklık yapan sanatçı okumayı iş hayatında öğrendiğini söylemiştir. Daha sonraları çiftlikte çalışarak ailesinin geçimine katkıda bulunan Tayfur aynı yıllarda düğünlerde şarkı söylerken yerel gazetede Adana Radyosu'nun müzik yarışması ilanını görür. ve yarışmaya katılır. Ancak birinciliği kazanamaz ve ikinci olur, üvey babasının engellemelerine karşı İstanbul'a gelip Lunapark Gazinosu'nda iş bulur ve Nurten İnnap'a bağlama çalmaya başlar. Daha sonra Leyla / Aşkınla Beni Öldürdün adlı ilk plağını doldurur ve bu plağından 500 lira kazanır...
Ferdi Tayfur 1968 yılında Seda Plak ile iki plaklık anlaşma yapar ancak beklenen ilgiyi görmez... Akabinde yeniden Adana'ya döner ve çiftlikteki işlerin başına geçer, diğer yandan müzik çalışmalarına devam eder ve üç yıl aranın ardından yaptığı Huzurum Kalmadı adlı plağı yayınlanır. 1973 yılında ise Görsev Plak adına yaptığı Dur Dinle Sevgilim / Kır Çiçekleri adlı 45'lik ile çıkış yakalar... Yine 1974 yılında yaptığı Yüreğimde Yara Var / Bana Gerçekleri Söyle adlı 45'lik ile adını duyurur. 1975 yılında Elenor Plak'a transfer olur. Önce Bırak Şu Gurbeti, ardından Çeşme adlı şarkısı ile adını duyurur...
Sanatçı Ferdi Tayfur, yaşadığı Muğla'nın Marmaris ilçesinde yüksek tansiyon şikayetiyle hastaneye kaldırılmıştı... Adaköy Mahallesi Cennet Adası mevkisindeki evinde rahatsızlanan Tayfur için evinde çalışanlar tarafından sağlık ekibi talep edildi. Yüksek tansiyon rahatsızlığı nedeniyle ambulansla ilçedeki özel bir hastaneye kaldırılan sanatçının tedaviye alındığı öğrenilmişti. Uzun süredir Marmaris'te yaşayan, yıllar önce de böbrek sorunları baş gösteren Ferdi Tayfur bir süre diyaliz tedavisi görmüş, 2020 yılında da böbrek nakli ameliyatı olmuştu...
Sevgili Ferdi Tayfur çocukluğum gençliğim bütün kasetlerini almıştım son sabahı çok severdim filmlerinide çok severdim bu güzel gecede rahat uyu sevgili derbeder...
Allahın Rahmeti Üzerine Olsun...
ELMA
Elma çeşitilerin %90’ının ana vatanı, Kazakistan’da bulunan, olağanüstü güzellikteki elma ormanıdır.
Olağanüstü güzellikte bir orman hayal etmeniz istense, elma ağaçlarından oluşmuş bir orman hayal eder miydiniz? Binlerce elma çeşidinin ana vatanı olan bu ormana, bir de hastalıkların ve böceklerin zarar veremediği söylense, bu ormanın yer yüzünde gerçekten var olduğuna inanır mıydınız?
1830’ların başlarında, Carl Frederich von Ledebour’dan önce dünyanın büyük bir bölümü, bu olağanüstü elma ormanından habersizdi. Elma ormanı, Kazakistan’da dağlık arazinin derinliklerinde yer alıyor. Ormanın ortasında ise kalabalık Almatı şehri yer alıyor. ( Alma – Ata, adından da anlaşıldığı gibi elmanın babası yada elmanın baba toprağı anlamına geliyor.) Almatı’nın, elma ormanının ortasında yer almasının hem iyi hem de kötü tarafları var. Bilim insanlarının ormana ulaşmaları bakımından iyi, şehrin büyümesi ve gelişmesinin orman arazisine zarar vermesi bakımından ise kötü.
Elma ormanında muazzam bir elma çeşitliliği vardır. Tat ve kokularının yanı sıra, boy ve renkleri bakımında da inanılmaz geniş bir çeşitlilik söz konusudur. Misket kadar olanlarından, en büyük boy elmaya kadar birçok boyutta olan elmaların, renkleri de çok çeşitlidir: Koyu kırmızı, sarı, mat bordo, yeşil, parlak kabuklu, iki renkli, kabuğu pürüzlü vb. Şaşırtıcı olan bir diğer özellik ise bunca çeşidin, böcekler ve hastalıklar bakımından asla zarara uğratılmamış olmasıdır. Elma ormanındaki elmalar adeta manav raflarına özenle yerleştirilmiş elmalar gibi görünür. Günümüzden 400 yıl önce, 16.000 çeşit elma olduğu tahmin ediliyor. 1907’ye gelindiğinde bu sayı 7.098′e düşmüştür. Bugün manav ve marketlerde satılan elmaların %90’ı, 15 çeşitten ibarettir.
Elmanın genetik kökeni
Bu geniş çeşitlilik aslında tek bir türe dayanmaktadır. Bu türün adı Malus sieversi yada Çiçek Elması‘dır. Bu türün 56 yabani formu, bilim insanları tarafından kayda geçirilmiştir. Bunların 26’sının en küçük ekolojik sınıfa ait olduğu düşünülmektedir. Diğerlerinin ise yarı yabani olduğu, ormanda yaşayan insanlar ve hayvanlar tarafından evcilleştirildiği düşünülmektedir.
300 yaşındaki dev elma ağacı
Ayıların ve prehistorik çağlarda yaşayan insanların, bu çeşitlerin evcilleştirilmesinde önemli bir rol oynadığı düşünülüyor. Ayılar asla kötü elmaları yemezler, lezzetli olanları yemeleri bu elmaların çoğalmasını sağlamıştır, çünkü ayılar elmaları yedikçe, çekirdekleri etrafa yayılarak, yeni ağaçların oluşmasına neden olur. Keza insanlar da aynı şekilde, lezzetli çeşitlerin evcilleşmesi ve yaygınlaşmasında rol oynamış olabilirler.
Hayret verici gerçek
Dünya’daki tüm elma çeşitlerinin kökeni, Kazakistan’daki bu ağaçlara dayanmaktadır. Araştırmacıların Kazakistan’daki elma ormanı üzerinde yaptıkları genetik dizilim çalışmaları, tüm elmaların doğum yerinin Kazakistan olduğu konusunda şüpheye yer bırakmaz. Gen dizilimine bakarken, (belirli bir sebze ya da meyvenin kaynağını bulmak için) öncelikle çeşitliliğin en fazla olduğu bölgeye bakılır. Biyolog Nikolai Ivanovich Vavilov’in keşfettiği, çeşitliliğin en fazla olduğu yer, büyük olasılıkla o sebze yada meyvenin ana vatanıdır. Bu durum, elma için de geçerlidir. Elma gen havuzunun tamamı, Kazak elma ağaçlarında bulunur. Bu zengin çeşitlilik, bölgede 6.000 yıl boyunca hakim olan izolasyon nedeni ile oluşmuştur.
Kazak hükumeti, bilim insanlarının çağrısına uyarak, elma ormanını koruma altına almıştır. Ancak maalesef ki %70-80’i tahrip edilmiş durumdadır.....Görsel Ardahan pasof içi dışı kırmızı elmasıdır 🍎🍎🍎🍎🍎
Kaynak:
http://davesgarden.com/guides/articles/view/3125
https://en.wikipedia.org/wiki/Malus_sieversii
MASALLAR
Eskiden masallar vardı, herkes birkaç masal bilirdi. Küçük çocuklar evdeki büyüklerden dinleyerek masal öğrenirlerdi.
Televizyonlarda “ masalcı teyzeler, ablalar “ vardı. Bütün masallar ;
“ Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
pireler berber, develer tellal iken…” abartma cümleleri ile başlardı. Masal kahramanı genel de “ dev “ denilen sanal bir yaratık olurdu.
TV de çocukların uyuması için masalcı teyzeler masallarını anlatır ve “ haydi çocuklar uykuya”
yazısı ekranlara yazılır ve çocuklar uykuya yatardı.
Günümüzde bu tür masallar anlatılmıyor, onları anlatanların çoğu bu hayattan ayrıldı. Şimdi modern masallar yazılıp anlatılıyor.
Günümüzde herkes herkese modern masallar anlatıyor ve onu pembe masallarla kandırıyor. Hayatın her yanı “ modern masallarla dolu” insanlar bu sanal masallara aldanıp yaşayıp gidiyorlar..
Aslında hayatın hepsi bir masal gibi geçip gidiyor. Bir varmış diye hayata başlıyoruz, göz açıp kapayıncaya kadar geçen hayatın sonunda bakıyoruz ki “ bir değil her şey yokmuş”
ZEKÂ NEREDEN GELİR?
( Alıntı- Wikipedi)
Zekâ ya da ruh biliminde anlak, zihnin öğrenme, öğrenilenden yararlanabilme, yeni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneğidir. Başka bir deyişle zeka, zihnin birçok yeteneğinin uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan bir yetenekler birleşimidir.
En geniş anlamıyla, genel zihin gücü olarak da tanımlanabilir. Zihnin algılama, bellek, düşünme, uslamlama, öğrenme gibi birçok işlevini içerir. Sözcük çok geniş anlamda kullanılsa da psikologlar tarafından yaratıcılık, kişilik, bilgi ve akıl gibi değişik kategorilere ayrılmıştır. Zekâ araştırmacılarının asıl alanı insanlardır, fakat hayvanların da öğrenme, anlama vs. yetenekleri üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Zeka genelde kalıtımsaldır, çocukların zekası ile anne ve babanın zekası birbirine yakındır. Ancak aynı anne ve babadan olan çocukların aynı zekada olmadıklarını görürüz. Bu durumda zekanın anneden ve babadan geçme oranı da düşük demektir. Birisi evlat verilen bir çocukla diğeri arasında küçük farklılıklar olabilir. Aile, mahalle, okul ve diğer çevreler zekanın gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Akıl doğru düşünce üretmekle ilgilidir. Zekâ ise genelde uygulayıcı olarak düşünülebilir. Akıl kuramlar ve kurallar ortaya çıkarırken, zekâ bunların pratikte uygulanmasını sağlar. Başka bir açıdan bakıldığında zekâ düşünebilme gücü ya da yeteneğidir. Doğru düşünceye ulaşmak ya da sahip olmak ise akılla olur.
Benim Görüşüm; Akılı bir otomobil olarak kabul edersek onun direksiyonu ve diğer kontrol araçları ise “ zekadır”.
Toplum hayatında zekası düşük ve aklını iyi kullanamayan insanlara diğerleri;
- Geri zekâlı “ diye hakaret ederler. Halbuki geri zekalı denilen kişinin öyle olmasında hiç kusuru ve ihmali yoktur. Milyonlarca rastlantı sonucu o babadan ve anneden olmuştur. Tek Tanrılı dinlere göre bu “ ilahi bir tesadüftür”, bir takım nasip ve kısmetler sonucu bu durum gerçekleşir. Bu durumda hiç kimsenin diğerlerine “ geri zekalı “ deme hakkı yoktur. O babadan olmak vevo anneden doğmak hiç birimizin tercihi değildir.
Anne ve babamızın 6 kuşak önceki atalarından karılarak gelen genlerin 7. kuşakta tekrar karılması sonucu bizler hayata geliriz . Hiç kimse atalarından çok farklı bir kişi olamaz. Kendini üstün gören kişiler bu günkü sahip oldukları zeka; akıl, başarı ve serveti kendilerinin kişisel çabası ile kazandıklarını sanırlar. Bu gün yaşayan kişilerin bu özellikleri ve başarıları 7 kuşak önceki büyük babaları ve annelerinin genetik formülünün gelişmiş şeklidir.
Toplumlarda herkes kendi aklını sever, beğenir. Eski insanlar; “Aklımı pazara satmaya çıkardım, akşam üstü kendi aklımı beğendim, satmaktan vazgeçtim ve eve geri getirdim” derler.
Bizim toplumda “ kız halaya, oğlan dayıya çeker” derler. O zaman kızlar genetik formüllerini baba sülalesi genlerinden, oğlanlar ise anne sülalesi genlerinden alıyor demektir. Benim yazılı kaynaklardan okuduğum bilgilere göre “ zeka anne tarafından gelir”.(?)
Aklınızla özgür, mutlu ve umutlu yaşayın. Tanrı kimseyi başkasının malına, aklına ve yardımına muhtaç etmesin
HAYAT
Hayat bazen çok nettir, önümüzü iyi görürüz. Ama bazı zamanlarda hayat alacakaranlıktır önümüzü ve geleceği göremeyiz. Bu durumda geçmişten öğrendiğiniz bilgiler ve deneyimlerimizle hayatı anlamaya çalışırız.
Hayat acımasızdır, alacakaranlıkta bazılarını hayattan eler, bazılarına şans yaratır. Birileri aşağı inerken birileri yukarı çıkıyordur. Yukarı çıkanlar sevinç naraları atarken bazıları da aşağıda yalnız ve sessizce ağlarlar. Yukarı çıkanları herkes alkışlarken, aşağıya inen ağlayanların sesini kimse duymaz.
Hayat bir tiyatro perdesi gibidir, ışıklar yanınca seyircinin görmesi gerekenler ortaya çıkar, ışıklar ve perdeler kapandığında seyircinin görmemesi gerekenler ortaya çıkar. Her insan için hayat tiyatrosu perde kapanıncaya kadar devam eder. Birinin perdesi kapanırken, hayata küçük bir bebek yeni bir oyuncu olarak başlar. Hayat tiyatrosu dünya durdukça açılıp kapanır durur.
Herkese aydınlık günler dilerim.