Hayatta insanlar kendilerine ekonomik, sosyal yönden benzerlerini arar, bulur onlarla dost ve arkadaş olurlar.
Eski dönemlerde evlenmek isteyen genç oğlan ve kızlar için aile büyükleri ;
- O sana mehel ( münasip) mi, denk mi? diye sorarlar. Gençler sosyal ve ekonomik olarak “ denk” değilse aile büyükleri o evliliğe izin vermezlerdi.
Kavga eden kişilere bile;
- uyma o senin dengin değil” derler, kendine iltifat edildiğini düşünen kişi hemen kavgadan vazgeçerdi ve insanlar böylece kavgayı önlerlerdi.
Günümüzde elinde akıllı telefon olan herkes kendini” zeki, akıllı ve zengin, herkesin dengi “ sanıyor. Günümüz hayatı bir kaos şeklinde sürüyor, kimin neyi aradığı, kim kimin dengi olduğu hiç belli değil.
Eskilerin deyimiyle; Allah sonumuzu hayreylesin.
İŞİN GERÇEĞİNİ ÖĞRENMEYE ÇALlŞMAK
Kimisi kendini zengin göstermek için yırtınıyor, kimisi de “ dindar “ gözükmek istiyor.
Birçok insan görüntüye önem vermez, işin gerçeğini anlamaya çalışır. Bir Çin atasözünde;
- Yeni bir yere gittiğinizde üzerinizdeki giysilere ve görüntünüze göre karşılanır ve kültürünüze göre de uğurlanırsın” denir.
Nasrettin Hoca, bir zenginin konağında verdiği ziyafete günlük kıyafetiyle gitmiş, kapıdaki görevliler hocayı içeri almamışlar. Hoca bir yerden kürklü bir kaftan ödünç almış ve aynı davete gitmiş, kapıdaki görevliler saygıyla karşılamışlar ve paşanın masasına davet etmişler. Hoca masaya oturmuş, kürklü kaftanı çıkarmış çorba kasesinin yanına koymuş;
—Ye kürküm ye, bu itibar bana değil sana “ demiş.
HAYATIN ÖZÜ ÇOK İŞ AZ LAFTIR
Atalarımız; çok lâf yalansız, çok mal haramsız olmaz derler.
Hayatın özü çok iş az laftır. Çok laf dinleyene yorgunluk getirir ve dinleyen kişinin anlamasını zorlaştırır. Bazı insanlar işin gerçeğini anlatamazlar ve halk diliyle “ lafı dolandırırlar. Bazı insanlar çok laf ederek karşı tarafı ikna ederek bu konuda başarılı işler yaparlar. Bu gibi kişiler için halk arasında “ ağzı çok lâf yapıyor “ derler.
HAYATIN ÖZETİ BU !
Kendime göre yanlış, hatalı ve haksız gördüğüm şeyleri değiştirmek için kesintisiz 50 yıldır çaba gösteriyorum.
Halbuki her şey “ olması gereken gibi” olduğundan çabalarım, hayal kırıklıklarım, üzüntülerim çektiğim psiko- somatik ağrılar hepsi boşa gitti.
Bazı insanlar yaptıkları kötülüklerin karşılığını çekerler, onu yaşarlar. Tek tanrılı dinlere ve karma inancına göre herkes ettiğini yaşamadan bu hayattan ayrılmaz ama hiç bir öğretide ve dinde “ iyilik edenlerin çoğu zaman kötülükle karşılaşacağı “ yazmıyor. O zaman neden ben yaptığım iyiliklerin karşılığında kötülük görüyorum. İşte bu sorunun cevabı 2000 yıllık bir duada açıklanmış. Değişmeyecek şeyleri değiştirmeye çalışmak boşa emek, çaba harcamak ve sonunda üzülmektir.
ATALARIMIZ “ İŞİN YOKSA ŞAHİT, PARAN ÇOKSA KEFİL OL” DERLER.
Şahit olmak demek birkaç defa ifade vermek için karakol, savcılık ve mahkemeye gitmek, zaman kaybetmek demektir.
Kefil olmak demek, yerine göre “ ben bu borcu ödeyeceğim “ demektir. Duruma göre asıl borçlu yerine borcu ödeyen kişi çoğu zaman ödediği bu parayı alamaz. İnsanlar genellikle şahit ve kefil olmak istemezler, çok yakın, hatırı olan insanlar için şahit ve kefil olabilirler.
Günümüzde eğer çok büyük bir yakınlık ve yakın sosyal ilişkiler yoksa kimse kimseye şahit ve kefil olmaz.@takipçi
ÇOK BİLEN ÇOK DÜŞÜNÜR
Hayatta çok bilenler çok başarılı olur gibi bir önyargı vardır. Halbuki çok bilen, çok düşünür, çok araştırır ve sonunda çok yanılır. Hayatta cahil cesareti ile hareket edenler, tehlike ve riskleri hiç düşünmediklerinden çoğu zaman başarıya ulaşabilir.
Çok akıllı ve herşeyi sorup araştıran insanlar çok cesaretli olamazlar. Bu yüzden hayatta başarılı ve kazançlı olanlar cesaretle hareket edenlerdir.
Atalarımız: ağzın karnından büyük olmasın” derler
İnsan ancak bilgisi ve deneyimi kadar konuşmalı, yapamayacağı ve bilmediği konularda konuşmamalıdır.
Günümüz insanı sosyal medyadan gördüğü, okuduğu birkaç cümle ile “ herşeyi” bildiğini zannediyor. Son yıllarda kamuoyunda “ ağzı olan konuşuyor” diye bir laf ortaya çıktı. Kamuoyunda sözüne ve bilgisine güvenilen “ Emin “ kişiler kalmadığından artık insanlar “ kime inanacaklarını, kime güveneceklerini” şaşırmışlardır. Sosyal medya “ yalan çiftliğine” dönmüştür. Herkes kendini yazar;
şair, eleştirmen,hakem, siyasetçi , hukukçu ve hekim zannetmeye başlamıştır.
Her gün kulaklarımız, iltifatlar, iyi dilekler, nükteler, hoş sohbetler yerine “ hakaret ve suçlama” sesleri duymaktadır.