YAPAY ZEKAYA SORDUM:

   Dinlerdeki “Nasip, kısmet ve ilahi tesadüfler ile Kuantum Fiziğindeki benzerlikler ve aykırılıklar nedir?

    Cevap: “Dinlerin kısmet, nasip gibi kavramları ile Kuantum Fiziği'ndeki rastlantısal olaylar arasında hem benzerlikler hem de önemli ayrılıklar bulunmaktadır. Bu kavramlar, insan deneyimini ve evrenin işleyişini anlamaya yönelik farklı yaklaşımları temsil eder.

    Benzerlikler:

1. *Belirsizlik ve Rastlantısallık*:

   - *Din*: Birçok dinde, özellikle İslam’da, kısmet ve nasip gibi kavramlar, olayların Allah’ın takdiri doğrultusunda gerçekleştiği inancına dayanır. Bu, insanın kontrol edemediği bir belirsizlik ve rastlantısallık fikrini içerir.

   - *Kuantum Fiziği*: Kuantum fiziğinde, özellikle Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi'nde, parçacıkların konumları ve hızları aynı anda kesin olarak bilinemediği için olaylar rastlantısal olarak gerçekleşir. Kuantum olayları, belirli bir ölçüde belirsizlik ve rastlantısallık barındırır.

2. *Görünmeyen Sebepler*:

   - *Din*: Kısmet ve nasip, çoğu zaman insanların göremediği veya anlamlandıramadığı ilahi bir planın parçası olarak kabul edilir.

   - *Kuantum Fiziği*: Kuantum dünyasında olayların neden ve sonuçları, klasik fizikteki gibi belirli ve öngörülebilir değildir. Kuantum seviyesinde olan olaylar, makro düzeyde gözlenebilir dünyada gizli nedenler gibi görünür.

   Ayrılıklar:

1. *Kaynağın Doğası*:

   - *Din*: Kısmet ve nasip kavramları, ilahi bir iradenin varlığına dayanır. Yani, olaylar Tanrı’nın iradesiyle şekillenir ve bu, insanın kontrolünün ötesindedir.

   - *Kuantum Fiziği*: Kuantum rastlantısallığı, doğanın temel yapısının bir sonucu olarak kabul edilir ve bu süreçler herhangi bir bilinçli irade tarafından yönlendirilmez. Rastlantısallık burada, doğal bir olasılıklar sistemi olarak görülür.

    2. *Olayların Yorumlanışı*:

   - *Din*: Dini bakış açısında, her olayın arkasında bir anlam, hikmet veya amaç bulunur. Rastlantısal görünen olaylar bile, daha büyük bir planın parçası olarak anlaşılır.

   - *Kuantum Fiziği*: Kuantum teorisi, olayları olasılıklar çerçevesinde açıklar ve bu olayların belirli bir "amaç" ya da "hikmet" taşıdığı iddiasında bulunmaz. Olaylar, rastgele olasılıklar üzerine kuruludur ve bu olasılıkların sonucu olarak gerçekleşir.

   3. *İnanç vs. Bilimsel Doğrulama*:

   - *Din*: Kısmet ve nasip kavramları, inanç temelinde kabul edilir ve bilimsel yöntemlerle doğrulanması amaçlanmaz.

   - *Kuantum Fiziği*: Kuantum teorileri, matematiksel modeller ve deneysel gözlemlerle desteklenir. Bu, teorilerin bilimsel olarak test edilebilir ve doğrulanabilir olduğunu gösterir.

   Sonuç. ; Din ve Kuantum Fiziği, rastlantısallık ve belirsizlik kavramlarını farklı bağlamlarda ve amaçlarla ele alır. Din, bu kavramları ilahi bir plana bağlarken, Kuantum Fiziği, bu olayları doğanın temel yasalarının bir sonucu olarak açıklar. Her iki yaklaşım da insanın evreni anlama çabasında önemli yer tutar, ancak farklı disiplinler ve inanç sistemleri olarak ele alınmaları gerekir.

   Not: Bu yazıyı kaç kişi sonuna kadar okuyacak merak ediyorum.

  KİMSENİN ÇIRASI TAN ZAMANlNl KADAR YANMAZ

  Atalarımız ; “ kimsenin çırası tan zamanına kadar yanmaz” derler.

İnsanlar kazançlı, parlak, şatafatlı hayatlarının yaşadığı sürece devam edeceğini sanırlar.

 Hayatta her şey “sıra ve zamanla “ gelir.  Güzellik “ soy gezer, zenginlik ev gezer”.Başkalarının indiği merdivene hemen başka birisi tırmanır, birisi ağlarken diğerine eski deyimle “gün doğar “birisi yüksekten düşerken, bir sürü insan;

       - Ohhhh ! der.

Kimse düşenle ilgilenmez yeni yukarı çıkan ailenin fertleri sevinçten “ göbek atarlar”. Düşenler ve kaybedenler hep yalnızdırlar. Arkalarından yüzlerce kişi:

    -Siz onun oraya nasıl çıktığını biliyor musunuz? diye söylenir. Yeni çıkanın kimin hakkını yediğini, kimlerin omuzuna bastığını, kimleri nasıl kullandığını kimse düşünmez ve sorgulamaz.     

       Atalarımız;  düşenin dostu olmaz “ derler.

   Allah kimseyi gördüğünden geriye düşürmesin! diyelim.

HAYAT GİTTİKÇE ZORLAŞIYOR

 Hayat gittikçe zorlaşıyor, insan nesli çok arttı. Dünyanın bütün doğal kaynakları azalıyor, artık dünya biz insanlara dar geliyor.

   Yaşamak ve ayakta kalmak için hergün yenisi ortaya çıkan yüzlerce “ sahtekarlık”lardan korunmak, hayat pahalılığına karşı akıllı tedbirler almak gerekiyor. Toplum aklını kaybetmiş gibi, “ biz bu hale neden geldik, nasıl kurtuluruz” diye düşüneceğine bir kısım insanlar önüne gelene saldırıyor, bir kısım insan da ne yapacağını şaşırmış vaziyette hayatını sürdürmeye çalışıyor. Toplumsal terapiye ihtiyacımız var, insanların devlete, hükümete, adalete ve birbirine güveninin artması gerekiyor. Aksi taktirde bozulan toplumsal güven ve huzurun sağlanması gittikçe zorlaşacaktır.

Allah hepimize kolaylık versin.

BİRAZ DÜŞÜNELİM NEREDEN NEREYE GELDİK ?

 Bizler ilkokulda yurttaşlık bilgisi,

lisede: mantık, sosyoloji, felsefe okuyan nesiliz.

İşte onun için Kim Milyoner Olmak İster programında 15 Bin TL'yi hiç joker kullanmadan %90 kazanabilen bir nesiliz.

   Biz 3 yazılı,1 sözlü imtihan olan ve kopya çekerken öğrenen bir nesiliz.

   Biz annesini babasını, huzurevinde terk etmeyen bir nesiliz.

   Biz kendine öz güveni olan ama çevresine sevgi ve saygısı olmayan, sadece kendisine yaşayan egoist bir nesil değil: Sevgiyi, saygıyı, fedakarlığı, dostluğu, vefa duygusunu, yerine göre başkalarının yaşamı için kendi yaşam tarzından fedakarlık yapan bir nesiliz.

   Arkadaşımızın ailesini, kendi ailemiz kabul eden, namus anlayışını buna göre dizayn eden bir nesiliz.

   Biz psikologlarla, pedagoglarla şekillendirilen değil:psikolojik sorunlarını aile ve mahalle ilişkileri içinde bedavaya çözen bir nesiliz.

   Biz 40 yıllık 50 yıllık arkadaşlarını köşe bucak arayan ve onlarla birliktelikten zevk alan bir nesiliz...

   Kabadayı denilen mahallenin bilekli delikanlısını, bizi soyan değil, bizi koruyan kollayan olarak bilen bir nesiliz.

   Biz uzun eşeği, kuka oynamayı, saklambaçı, beştaşı, seksek oynamayı, kovalamaca ve körebe oynamayı, uçurtmayı, futbolu, bakkala kese kağıdı yapmayı, yakan top oynamayı bilen bir nesiliz.

   Akşamüstü olunca, ekmeğin üzerine yoğurt sürüp şeker serpip yiyen bir nesiliz.

   Dışarıda yemek yemenin ayıp olduğu ve hatta ağız oynatmanın bile ayıplandığı, her lokmanın eşit paylaşıldığı, çay bardağındaki şeker karıştırılırken kaşığın çıkarttığı sesin ayıp olduğu " hoop deve kervanı mı geçiyor? " diye ikaz edilen bir nesiliz.

   Ebeveynlerimizin öğretmenimize " eti senin kemiği benim "diye teslim ettiği ve öğretmenimizin de bu emaneti de gözünden sakınarak koruduğu, kulağımızı çeken öğretmenimizi evde şikayet edemediğimiz ve böyle bir durumda babamızdan azar işiteceğimizi bilen bir nesiliz.

   Babamızın sözünün geçtiği ama annelerimize değer verdiği ailede fikir paylaşımının olduğu bir nesiliz.

   Lise Mezunu Arkadaşlarımızın Bugünkü ÜNİVERSİTE Mezunlarının Yanında DOKTORA Yapmış bir İNSAN Kalitesinde Olduğu bir NESLİN Çocuklarıyız....

   Siz bizim nesli küçümsemeyin. Bence bizim nesle benzemeye çalışın. İşte o zaman Türkiye kurtulur...

BOK BÖCEĞİ HİKAYESİ
Adamın biri bir gün bahçesinde otururken Hayvan dışkısından top yapan bir böceği görmüş, böcek pisliği ayakları ile yuvarlayarak giderken içinden şöyle geçirmiş:
- Ey Allahım! Her şeyi çok güzel çok hoş yaratmışsın da, şu böceği sırf pislikle uğraşsın diye mi yarattın?
Aradan bir kaç ay geçmiş adam umarsız bir hastalığa yakalanmış.
Derdine kimseler çare bulamamış.
En sonunda bilge bir doktor ''Bak demiş bazen bahçelerde gezen bir böcek olur ayakları ile pislik yuvarlar işte o yuvarladığı pisliklerden 40 gün boyunca aralıksız yiyeceksin" demiş.
Adam 40 gün boyunca o pislikleri yemiş ve iyileşmiş. Aradan yıllar geçmiş aynı adam gemiye binmiş ve denizin ortasında çok büyük fırtınaya yakalanmışlar. Herkes bağırıp, çağırıp, ağlaşırken bu adam bacak bacak üstüne atıp sakince çayını yudumluyomuş.
Birileri dayanamamış sormuş. "Biz yana yakıla dua edip bağırıp çağırıyoruz sendeki bu rahatlık ne be adam ?!."
Adam şöyle cevap vermiş
- KURBAN OLDUĞUMUN BİR KERE İŞİNE KARIŞTIM BANA KIRK GÜN BOK YEDİRDİ, İSTER YÜZDÜRÜR, İSTER BATIRIR BEN KARIŞMAM KARDEŞİM !