Rabbimizden razı olduğu ve kabul ettiği kâmil iman ve o imanın gereği olan Salih amel, ibadet ve itaatle birlikte sıhhat, afiyet ve ferahlık duası, temennisi ve niyazı ile sizi kalbî muhabbetlerimle selâmlıyorum:
السلام عليكم و رحمة الله و بركاته
CUMA GÜNÜMÜZ HAYIR VE BEREKETLERLE DOLU, MÜBAREK OLSUN. ÂMİİİNN

İSLAM, ŞEFKAT VE MERHAMETİ EMREDER
 
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“O vakit ALLAH Teâlâ’dan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık ALLAH Teâlâ’ya dayanıp güven. Çünkü ALLAH, kendisine dayanıp güvenenleri sever. “  
Abdullah b. Amr b. Âs (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: 
الراحمون يرحمهم الرحمن ارحموا أهل الأرض يرحمكم من في السماء 
“Merhamet edenlere Rahmân olan ALLAH da merhamet eder. Öy¬leyse siz yeryüzünde bulunanlara merhametli davranınız ki, göktekiler de Yüce Allah da size merhamet etsin.” 
Yüce dinimiz İslam, şefkat ve merhamet dinidir. Rabbimizin güzel isimlerinden biri de “er-Rahmân”dır. O, merhametin yegâne kaynağıdır. Allah’ın bütün peygamberleri birer rahmet elçisidir. Ümmeti olmakla şeref bulduğumuz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberdir. 
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, şiddetin yerine şefkati, nefretin yerine merhameti inşa etmiştir. O, canlı cansız her varlığa şefkat ve merhametle davranmıştır. Bir cana kıymanın bütün insanlığa kıymakla, bir gönlü incitmenin, Rahmân’ın arşını yıkmakla eşdeğer olduğunu bize o haber vermiştir. Dini, dili ve rengi ne olursa olsun her insanın hürmete layık olduğunu; canının, kanının, malının ve haysiyetinin dokunulmaz olduğunu bize o öğretmiştir. Savaşın da bir ahlakı olduğunu; masum canlara, hatta çevreye ve hayvanlara zarar verilmemesini bize o göstermiştir. 
Ne yazık ki, Allah Resûlü (S.A.V.) Efendimizin bize miras bıraktığı merhamet öğretilerinden gün geçtikçe uzaklaşmaktayız. Ailede, işte, trafikte, hâsılı gündelik hayatın içerisinde şiddetin her türlüsüne üzülerek şahit olmaktayız. Maalesef şiddetten en çok kadınlar, çocuklar ve yaşlılar etkilenmektedir. Oysa ki kimden gelirse gelsin, kime yönelik ve hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, şiddetin hiçbir çeşidi kabul edilemez. Şiddeti meşru gören hiçbir söz, tutum ve davranış kendine Kur’an ve sünnette yer bulamaz. İslam’a göre şiddet, zulümdür, kul hakkı ihlalidir. Ağır bir vebaldir, büyük bir günahtır. 
Şiddet, insanlığın en büyük düşmanıdır. Kendisine şiddet ve nefreti esas alanlar, insanlık ailesine en büyük kötülüğü yapanlardır. Bu büyük kötülüğün en acı örneklerinden biri bugün Filistin’de yaşanmaktadır. Hak ve hukuk tanımayan zalimler, Filistinli kardeşlerimize şiddetin her türlüsünü reva görmektedir. Mabetler, hastaneler ve okullar vahşice bombalanmakta; Müslümanlar, baskı ve şiddetle vatanlarından koparılmaktadır. Vicdan yoksunu caniler, kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden Gazze’de büyük bir soykırım gerçekleştirmektedir. Filistin’de insan hakları, çocuk hakları, eğitim hakları gibi en temel haklar, işgalci zorbalar tarafından ayaklar altına alınmaktadır. Bu hakları savunduklarını iddia edenler ikiyüzlü tavırlarıyla yaşanan bu katliamları görmezlikten gelirken, insaf ve vicdan sahibi insanların sayısı yeryüzünde her geçen gün artmaktadır. Unutulmamalıdır ki, şiddet hiçbir kimseyi ve toplumu başarıya ulaştırmaz. Gazze’de masum insanları katledenleri, dünyada hüsran, ahirette ise can yakıcı bir azap beklemektedir. 
Halid b. Hâkim b. Hüzam (R.A.)den rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Mü’minleri şöyle uyarmıştır: 
ان أشد الناس عذابا يوم القيامة أشد الناس عذابا للناس في الدنيا 
“Kıyamet günü en şiddetli azap görecek kimseler, en ağır azaba uğrayacak olanlar dünyada insanlara en çok işkence edenler, insanlara azap edip, şiddeti reva görenlerdir.”  
İnsanların gönlüne şefkat ve merhamet tohumlarını ekenlerin başında anne babalar ve öğretmenler gelmektedir. Öğretmenlerimiz, geleceğimizi imar etmek için canla başla çalışan fedakâr insanlardır. Evlatlarımızı iyiye ve güzele yönlendirmek, milli ve manevi değerlerine bağlı, çevresine ve insanlara faydalı kişiler olarak yetiştirmek için var güçleriyle gayret gösteren cefakâr insanlardır. Bu vesileyle bizleri ilim, irfan ve hikmetle buluşturan, bu günlere gelmemize vesile olan bütün öğretmenlerimizi hürmet ve minnetle yâd ediyorum. Ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık, afiyet ve huzur diliyorum. 
Abdullah b. Amr (R.A.) şöyle dedi: Bir gün Mescid-i Nebevi’de bir grup sahabî, tesbih ve duayla, diğer bir grup sahabî de ilimle meşguldü. Ashabın bu durumunu gören Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu: 
كلاهما على خير وأحدهما أفضل من صاحبه. أما هؤلاء فيدعون الله ويرغبون إليه فإن شاء أعطاهم وإن شاء منعهم وأما هؤلاء فيتعلمون الفقه والعلم ويعلمون الجاهل فهم أفضل. 
“Her iki grup da hayır üzeredir, hayırlı bir işle meşguller.  Ama biri, ar-kadaşından yani diğerinden daha üstündür. Şunlar, Allah’a dua ediyor ve ondan bir şey istiyorlar. Allah dilerse onlara verir, diler¬se vermez. Şunlarsa fıkıh ve ilim öğreniyorlar ve bilmeyen kimselere öğretiyorlar. Binaenaleyh bunlar daha üstündür. Abdullah b. Amr (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz, ilim tahsil eden sahabeyi sadece bu şekilde taltif   de bir öğretmen, bir öğretici olarak gönderildim.” Buyurdu. Sonra onların yani ilimle meşgul olanların arasına oturdu.   
Yazımızı Zeyd b. Erkam (R.A.)den rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin zaman zaman yapmış olduğu şu duasıyla bitiriyorum: 
اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عِلْمٍ لَا يَنْفَعُ وَمِنْ قَلْبٍ لَا يَخْشَعُ وَمِنْ نَفْسٍ لَا   Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.