Tarih Boyunca Bu Millet İçin Şehit ve Gazi Olmuş Bütün Ecdadımızı Rahmet ve Minnetle ANIYORUZ…

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!

 Mangal Dağı’nın Mangal Yürekli Kahramanları

SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ

Bir süreliğine yolumuz Haymana’ya düştü.. Haymana bilindiği gibi Ankara’nın kaplıcalarıyla ünlü küçük şirin bir ilçesi, kaplıca suyu mineral madde ve sıcaklık bakımından; Uluslararası Şifalı Su Kaynakları Araştırma Merkezi'nin yaptığı araştırmaya göre 30 ülke arasından 2. Sırada gösterilmektedir.

Biz de yıllardır olduğu gibi kaplıca kürü vesilesi ile Haymanada idik. O gün çarşıda alış veriş yaptıktan sonra dönüş yolunda, rastladığım Haymanalı dostum, banka müdürlüğünden emekli kardeşim Bekir GÜL, emeklilik sonrası açmış olduğu dükkânına çay içmeye davet etti, vaktim vardı, elimdekileri odaya bıraktım ve dükkanına gittim. O da ATATÜRK aşığı, dükkanın bütün duvarları ATATÜRK’ÜN fotoğrafları ile donanmış, duvar hiç görünmüyor desem yeri.

Sohbetimiz Atatürk’le beraber Mangal Dağına odaklıydı, cumhuriyete giden yolda İstiklal Savaşı ve tabii ki, Sakarya Meydan Muharebesi ve bununla ilintili olarak, sohbetimizde bir ara son kale Haymana sözü geçti.

 Evet, Haymana 22 gün 22 gece süren ve tarihte en uzun meydan savaşı olarak bilinen Sakarya Meydan Muharebesinde, 40 köy boşaltılmış, hatta merkezde askerlik dairesi nakledilmiş, savaşı ve savunmayı her şekliyle yaşamış kahraman bir ilçemiz. Haymana, Afyon ve Eskişehir’den sonra hedefi Ankara ve TBMM, dolayısıyla bizleri Anadolu’dan tamamen atmak olan emperyalistlerin maşası Yunan ordusunun ilerleyişinin, durdurulduğu ve geri püskürtüldüğü yerlerden biriydi, aslında ilk direniş noktası idi. Bu yüzden cumhuriyet tarihinde Haymana için son kale tabiri kullanılmaktadır.

Peki!! Nasıl durduruldu? nasıl püskürtüldü?; Bu hayasızca akın.. Mehmet Akif’in İstiklal Marşımızda yazdığı gibi, gövdeler, göğüsler siper edilerek durduruldu, çünkü hem asker sayısı, hem mekanize birlikler olarak çok çok üstün olan düşman kuvvetlerine karşı(Yunan Savaş Gücü:120.000 er, 3.780 subay, 57.000 tüfek, 2.768 makinalı tüfek, 386 top, 1.350 kılıç, 3.800 hayvan, 600 adet 3 tonluk kamyon, 240 adet 1 tonluk kamyon, 18 uçak; Türk Savaş Gücümüz: 96.326 er, 5.401 subay, 54.572 tüfek, 825 makinalı tüfek, 196 top, 1.309 kılıç, 32.137 hayvan, 1.284 at/katır arabası, 2 uçak) çoğu yerde gövdeler göğüsler siper edilerek, süngüyle, kılıçla düşman durdurulmuş, püskürtülmüş ve defedilmişti bu hayasızca akınlar.



Sohbetimiz devam ederken, birden tarihi geçmişimizi hatırladım… Başarısız 1683’deki II. Viyana Kuşatmasından cesaret alan papanın önerisiyle Osmanlıyı (Avrupa, kuzey Afrika, Orta Doğu, Kafkasya’da 1,800, 000 Kilometrekare toprağa sahip) Avrupa’dan atmak için oluşturulan kutsal ittifak (Kutsal Roma Cermen İmparatorlğu, Venedik Cumhuriyeti, Malta Krallığı, Lehistan-Litvanya Birliği ve Rus Çarlığı) ile savaşlar sonucunda 1699 Karlofça Antlaşmasıyla başlayan ilk toprak kaybımızdan sonra Sakarya Meydan Muharebesine kadar, tam 222 yıl girmiş olduğumuz her savaştan hep toprak ve insanlarımızı kaybederek çıkmışız, yaklaşık 2 milyon kilometrekarelik toprakların 3’te 2’sinden fazlası kaybedilmiş ve en son Osmanlı olarak girilen 1. Dünya savaşından sonra 30 Ekim 1918’de barış adına imzalanan Mondros Antlaşmasıyla elde kalan Anadolu’nun, büyük bir kısmı itilaf devletleri tarafından paylaşılmış, yüzyıllar süren savaşlar ve toprak kayıpları nedeniyle yokluk (elektrik sadece İstanbul, İzmir, Tarsus), açlık, kıtlık salgın hastalıklar (2 milyon sıtmalı, 1 milyon frengili ve 3 milyon, ayrıca trahomlu verem, tifüs, tifo salgını) cehalet (4894 ilkokul, 72 ortaokul ve yalnızca 23 lise; 1 üniversite=Darülfünun; okuma – yazma bilme oranı erkeklerde % 5, kadınlarda binde 5) içinde çoğu kadın çocuk ve yaşlı olmak üzere nüfusumuz 11 milyonu köyde 12 milyon civarında idi..

İşte böyle her şeyin bitti denildiği bir anda, o güne kadar girdiği tüm savaşlarda başarılar gösteren Mustafa Kemal Paşa kurtarıcı olarak Samsuna çıkıyor, kongreler, genelgeler ve meclisi açarak, yukarıdaki tablodan, yani küllerinden, bağımsızlığa ve kurtuluşa inanmış bir milletin doğmasını sağlıyor… Daha sonra kurtuluşun, bağımsızlığın ve cumhuriyetin öncüsü, Sakarya Savaşına hazırlanmak ve ordunun ihtiyacını karşılamak için, Mustafa Kemal Paşa kanuni yetkisine dayanarak; 7 Ağustos 1921’de 10 maddelik Tekâlif-i Milliye (Milli Yükümlülükler, Milli Vergiler) emirlerini yayınlamış… Buna göre; Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak. Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek. Her aile bir askeri giydirecek. Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40’ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek. Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40’ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek. Her türlü makineli aracın %40’ına el konacak. Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20’sine el konacak.

Bu hazırlıklardan sonra sıra cephe oluşturmaya ve 2 asır sonra Sakarya meydan savaşında düşmana DUR demeye gelmişti.. Bunun için; Mustafa Kemal Paşa Mangal dağı - Beylikköprü arası 25 kilometre derinlikte 100 kilometre uzunlukta oluşturduğu, dahiyane savunma hattının “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır! Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için, küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar azim ve mukavemete mecburdur.” emri ile savunmanın nasıl yapılacağını tarif eder…

Tam bu esnada Haymanalı kardeşim, abi hadi kalk Mangal Dağına gidelim. dedi. Demek ki; konuşma bizi adeta o günleri yerinde görmeye sevk etmişti. O duygu yoğunluğu ile hemen kabul ettim, o haleti ruhiyemizle arabaya atladık, Ankara Büyükşehir Belediyesince yeni yapılmış asfalt yoldan, Haymananın güneyinde yaklaşık 25 Km. uzaklıktaki Mangal Dağına yaklaşık yarım saatte geldik.. Yolculuk esnasında savaşın önemli merkezlerinden Türbetepe ve Çaldağı’nın ve çevredeki diğer köylerin yerlerini gösterdi.. Ve nihayet Mangal Dağına geldik, mangal dağı öyle çok yüksek olmayan taşlık bir arazi.. Askeri açıdan edindiğimiz bilgiye göre; geniş yayılımı olan, çevreye hakim görüş ve ateş üstünlüğü yaratacak yükseklikte bir tepe olduğu; Sert kayalık zemin nedeniyle kesikli ve diz çukuru şeklinde 4700 metre uzunluğunda siperler açılarak, cephe oluşturulmuştur.

Bu bilgilerle birlikte Mangal Dağı Şehitliğinin kapısından girdim, ürperdim, çok çok çok üst derecede gurur saygı minnet duyguları içinde taşlarla çevrili mezarları önce saygıyla selamladım, ruhlarına Fatiha okudum, ortada geniş beton tabanlı Ay Yıldız bulunan, yere oturdum; 23 Ağustos 1921 günü sabah saat 11’de Yunan 1. Tümeni’nin Mangal Dağına taarruzunun olduğu yerde, 22 gün ve gece sürecek tarihin en uzun meydan muharebesinin başladığı bu yeri, o gün havanın çok şiddetli, fırtınaya bağlı olarak göz gözü görmediğini, taarruz eden Yunan 1. Tümeninin 11.000, mevzideki Türk 5. Tümeninin ise 4.500 kişi olduğunu, bu şartlarda Mehmetçik ne kadar fedakarca dövüştüğünü, ancak istenen takviye de gelmeyince, cephe güney kanadında Yunanlılar açısından en önemli hedeflerden biri olan Mangal Dağı muharebelerin birinci günü dolarken elden çıktığını, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa açısından bu kabul edilebilir bir durum olmadığını, bu yüzden Soruşturma başlattığını ve durum ortaya çıkana kadar da tümen komutanı Yarbay Kenan Beyi görevden uzaklaştırdığını, Bizzat Paşa'nın emriyle Topal Osman Ağa'nın (Yarbay) Giresunlu gönüllülerden oluşan 47. Alay'ı boşaltılan mevzileri karşı taarruzla tekrar ele geçirmek üzere dağa gönderdiğini, Karazıpkalı Giresun yiğitlerinin süngüsüz Berdan tüfekleriyle ve Giresun bıçaklarıyla girdikleri mevzileri saatlerce müdafaa ettiklerini, Ancak artık takviye için yola çıkarılan 57. Tümen yetişse dahi Mangal Dağı'nda tutunma ihtimali kalmadığından, Mangal Dağı kuzeyinde, Gedikli sırtlarında yeni savunma tertibatı oluşturularak dağ boşaltıldığını, göğüs göğse çarpışmaların kahramanca verilen mücadelelerin yaşandığı Mangal Dağında 1000 den fazla Türk askerinin şehit düştüğünü, Tabii bu arada başlangıçta ordunun TBMM bağlı olduğunu daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın meclis kararıyla BAŞKOMUTAN olduğunu, yine savaş başlamadan önce cephe hazırlık ve denetimi esnasında attan düşerek kaburgaları kırık olduğu halde cephenin en önünde yer aldığını düşündüm.. 42. Giresun Gönüllü Alay komutanı binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan’ın 28 Ağustosta Mangal Dağı Gökgöz mevkiinde göğüs göğüsse çarpışmalarda yaralanarak, kaldırıldığı haymana hastanesinde şehit olduğunu (Haymana merkezde Binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan Şehitliği) düşündüm, 3. Süvari tümeninin 12 Eylül de MANGAL DAĞI nı geri aldığını düşündüm.

Taarruzdan tam 22 gün sonra, 13 Eylül de tüm cephelerde yunan ordusunun Sakarya nehrinin batısına atılmasıyla Sakarya zaferinin kazanıldığını, Türk ordusunun zayiatı; 5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 49.289, Yunan ordusunun zayiatının ise; 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007olduğunu düşündüm, Sakarya Meydan Muharebesi'nde çok fazla subay kaybı olduğu için (Muharebe başında 5.401 olan subay mevcudumuz, muharebenin sonunda 4.012 idi) bu Muharebeye aynı zamanda "Subay Muharebesi" adının da verildiğini.

Mustafa Kemal Atatürk ise bu muharebe için "Sakarya Melhame-i Kübrası" yani kan gölü, kan deryası dediğini düşündüm. Bu zaferden sonra19 Eylül 1921’de ulu önder Mustafa Kemal Paşaya mecliste GAZİ unvanı ve MAREŞAL rütbesinin verilmesini düşündüm. Gözlerim yaşardı… Bu toprakların her bir zerresinin şehit kanlarıyla sulanmış olduğunu, Mehmet Akif’in istiklal Marşımızda “Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”

Mısralarının ne kadar derinden kalbimize, ruhumuza hitap etmesi gerektiğini, her bir karış toprağının ne kadar kıymetli olması gerektiğini düşündüm, vatanı sevme adına milli duyguları pekiştirmek için, bütün şehitliklerimizin yolunu ilk ve orta öğretim döneminde çocuklarımıza öğretmenin gerektiğini düşündüm ve “Bütün düşündüklerimi, millet olarak yapacağımız her işte düşünmemiz gerektiğini de düşündüm! .”

Bu duygularla başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere silah ve fikir arkadaşlarını, bu uğurda gazi ve şehit olan kahramanlarımızı rahmet ve sayı ile anıyor, mekanları cennet olsun.

Sevgi ve Saygılar

Zafer KARAER