TRAFİK SORUNU MU DEDİNİZ?

Kaş’ın trafiğinden yakınmayanı görmedim. O kadar küçük bir yer ki Kaş’ın merkezi, hani deyim yerindeyse tek ayak üzerinde dans etmeniz gerekiyor. Benim de içinde bulunduğum bazı kişiler Atatürk Bulvarı’nın taşıt trafiğine kapatılmasının bir çare olabileceğini savlıyor.

Çünkü insanımız neredeyse tuvalete bile taşıtıyla gitmek istiyor. Bu mantık dışı bir kötü alışkanlık ve mutlaka terk etmemiz gerekiyor. Kaş’ın kalbine doğru inen Atatürk Bulvarı’nın kapatılması Kaş’ın merkezinin de rahatlatılması anlamına gelecek aslında. Buna esnafın karşı çıktığını söylüyorlar, doğrudur çıkabilirler ama İstanbul’daki İstiklal Caddesi örneği önümüzde duruyor. Orada da esnaf sanıyordu ki taşıt trafiği var diye müşteri var halbuki taşıt trafiğine kapatılınca müşteri sayısı on katına çıktı. Çünkü bir yerde rahat rahat yürürken mi etrafınıza kolaylıkla bakınırsınız, arkamdan, önümden araç geliyor mu diye sürekli teyakkuz halindeyken mi? Soru bu kadar basit ve yanıtı da basit. Burada esas soru “yalnızca bu önlem trafik sorununu çözer mi” sorusu.

Tabii ki çözmez. Yeni otopark alanı yaratmak gerekiyor alınan bu önlemin yararlı olması için. Pazar yerinin zaten bu iş için kullanılıyor oluşu ve bilhassa yaz aylarında yetersiz kalması yerel yönetime yeni park alanları yaratma görevi de yüklüyor. Bunun nasıl olacağını da biz sıradan insanlar bilmiyoruz doğal olarak ama bu konuda uzman kişilerle görüşüp yeni kararlar alınabilir.

Trafik demişken yalnızca işin bu kısmı değil trafik polisini de ilgilendiren kısmı var sorunlar arasında. Sanki Kaş yalnızca Atatürk Bulvarı’ndan ibaretmiş gibi trafik polisi hep bu yolu açık tutmaya çalışıyor. Ama örneğin Halkbank’ın önünü de kapsayan bölümde araçların trafik kurallarını hiçe saymasına ses çıkarılmıyor. Çünkü orası Kaş’tan sayılmıyor herhalde. Bir de Kaymakamlığın çevresinde uygun olmayan park etmeler cezalandırılıyor. Niye Kaymakamlık çevresi için böyle titizlik gösterilirken Kaş’ın diğer cadde ve sokakları aynı titizlikten nasiplenemiyor acaba?

Bir de hep özel olduğunu düşündüğüm için pek dile getirmediğim bir konu var. Benim aracım İstanbul plâkalı. Her kimlik denetiminde mutlaka durduruluyor aracım. Polis görevini yapıyor ve onlara yardımcı olmak da bizim görevimiz tabiatıyla. Ancak neden Kaş plakalı (evet yanlış yazmadım, Kaş’ın harfleri belli) araçlar bu konuda bizden daha şanslıymış gibi davranılıyor bunu da hep merak ediyorum. Geçenlerde bir jandarma trafik görevlisine “bana zorla 07 plaka mı aldıracaksınız” diye takıldım, gülümsedi yalnızca karşılık vermedi.

Emniyet görevlileriyle konuşmalarım hep komik durumlar yarattı şimdiye dek zaten. Beni yaşlı görüp seslerini çıkarmıyor gibiler. Ama geçenlerde önümüzdeki kamyonun plakasının olmadığını fark ettim kimlik denetimi sırasında. Polise “niye onu durdurmadın bak plakası bile yok” dedim. “Biz yalnız kimliğe bakıyoruz, trafiğe bakmıyoruz” dedi.

Trafik sorununu tek başına çözmek dünyanın hiçbir kentinde olanaklı değildir. Trafik sorunu ancak birçok başka sorunla beraber ele alınırsa kesin çözüme kavuşabilir. Yukarıda önerdiğim çözümün soruna çare olabilmesi için çocuklarımıza ilkokuldan itibaren her yere araçla gidilemeyeceğini öğretmeliyiz. Biz ise bırakın trafiği müfredata almayı, 12-13 yaşındaki çocukların altına motosiklet veriyoruz. Her yıl motosiklet kazalarında kaç çocuk ölüyor bilmiyorum ama yazık değil mi bunca cana? Anneler babalar çocuklarınıza motosiklet almakla iyilik yaptığınızı düşünüyorsunuz ama inanın yanlış yapıyorsunuz. Zaten yaptığınız yanlışı anlamak için motosikletlerini nasıl kullandıklarına bir kez bakmanız yeterli olacaktır. Yoldayken kaç kez sağımdan solumdan fırlayan motosikletliler yüzünden kaza yapmama ramak kaldı hatırlamıyorum. Kask bile takmıyor çoğu ki bu çoğu kez can kurtarıyor kaza anında. Motosiklet kullanmayı öğretmek onu sürmeyi öğretmek demek değil ki. Motosiklet kullanacaklara araçlara karşı nasıl davranılacağını, ne durumda kendilerinin haklı ne durumlarda haksız sayılacağını ayrıntısıyla öğretmek gerekiyor. Hatta değindiğim gibi bu konuyu sanki müfredattaymış gibi 5.sınıftan itibaren işlemeliyiz. Trafik müdürlüğünden uzmanlar 5-6-7-8. sınıflara her hafta trafik konusunda bir saat ders vermeli ama dediğim gibi göstermelik değil uzman personel vermeli bu dersleri ve gerekiyorsa Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bu konuda yardım alınmalı. Trafik polisi kask takmayanları cezalandırmaya başlarsa inanın kısa sürede herkes kask takmak zorunda kalır. Bu cezalar polisin halkına en büyük iyiliği olur.

Gözlemlerim Kaş’a büyük kentlerden gelen yerli turistlerin burayı kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olarak algılamaları. Özellikle İstanbullular, İzmirliler, Ankaralılar ve diğerleri Kaş’a gelince araçlarını yolun ortasında durdurup bir şeylere bakıyorlar veya bir şeyler yapıyorlar. Yahu farkında bile değilsin ama durduğun yer işlek bir şehir içi yolu. Kadıköy veya Kızılay meydanında böyle durabiliyor musun diye sormak lazım. Peki, buna çözüm önerin var mı diyorsanız evet var. Trafik müdürlüğünün el ilanları bastırarak Kaş’a her iki yandan giren 07 plaka taşımayan araç sürücülerine bunları dağıtmak ve uyarıda bulunmalarını sağlamak lazım. Eğer bu ilanlarda ne yazacağız diyorsanız yardımcı olmaya hazırım. Bu ilanları mayıs ayından itibaren yaz boyunca dağıtmalı. Bu konuda gönüllülerden yardım alınmalı. Gönüllüler de kış aylarından belirlenmeli, uzman polislerin vereceği seminerlerle ilkin onlar yetiştirilmeli. Böylece hem bu iş için para harcanmamış olur hem de projeye halkın katılımı sağlanır. İlanları kim bastıracak diyorsanız Kaş esnafının bunu büyük bir heyecanla üstleneceğinden eminim. Anlatmak kolay tabii yapmak zor diyorsanız, eh hangi iş kolay ki diye düşünmek gerek, söyleyin hangi iş kolay. En basit iş bile planınız yoksa başarısızlığa mahkûmdur.

Bitirirken şunu söylemesem olmaz, ben ömrümün ilk otuz yılını Ankara’da, ikinci otuz yılını da İstanbul’da geçirdim. Yani hem Ankara hem de İstanbul trafiğini biliyorum. Buraya gelince ilk yakındığım konu yine sürücüler oldu. İnanın İstanbullu ve Ankaralı sürücülerden daha iyi değil buradakiler de. Hiçbir kural tanımadan araç sürmek bizim insanımızın ortak davranışı galiba. Hakkâri’ye de gitsek, Edirne’ye de gitsek değişen bir şey olmuyor.

Herkese keyifli günler dilerim.