Deli - Akli muvazeneden mahrum, akli dengesini yitirmiş (kişi) diye tanımlanır.  Bu sözcük halk ağzında çılgınhareketlideli dolu anlamlarında da kullanılır.  Deliler - Önceleri Rumeli'de bulunan, genişledikten sonra Anadolu'da da vezir ve beylerbeylerine bağlı olarak görev yapan hafif süvari örgütünün askeri diye tanımı da var.   Bunlar “deli” sözcüğünün kullanıldığı çeşitli yerler. Bilemiyoruz insanoğlu olarak acaba “deli mi?”  ,”veli mi?”

Sene 1973 ‘ler de Alanya'da Hüseyin isminde bazılarının gözünde Deli bazılarının gözünde ise Veli bir meczup vardı. Yaşıyor ise Allah sağlık hayırlı ömür vefat etmiş ise Allah gani gani rahmet eylesin.

Sabah Namazı vaktinden önce çoğu kez Cami'nin şadırvanında Gusül Abdesti aldığını ve de o abdesti ile de Sabah Namaz'ını kıldığını görürlermiş. Zaten yatıp kalktığı mekanı da Caminin avlusu olduğunu duyardık. 

Herkesten para, yiyecek, giyecek almaz belli kişilerden alırdı. Alacak yada isteyecek o bildikleri olmaz ise. Mesela bir çay içecek olsa. Kendi kendine konuşur. '' Hüseyin çay içersin değil mi? '' der yine kendi sorusuna kendi cevap vererek ''içerim içerim paramda var paramı da veririm '' cevabını verir. Sonra da çaycıya seslenerek. '' Hüseyin’e bir çay ver'' derdi. 

Yolda yürürken de hani çağ atlamış dediğimiz dünyalık yaşayan birilerini gördü mü de '' Ölüm var ölüm'' diye bağırırdı. Elli yaşlarında olmasına rağmen eli yüzü nurlu, sevimli, sevecen tanıdık olsun tanımadık olsun, İsterse yolun ortasında olsun, durur Allah kelamını kendi üslubuna göre anlatan biriydi. 

Alanya'da İslam'a ters olan her türlü , zina, içki, kumar, kul hakkı gibi ne varsa yaşamış bir zat ölmüş. Hüseyin zaten bu tür cenazeleri hiç kaçırmazmış. Sormuşlar.

-''Neden sana göre kötü bildiklerinin cenazesine geliyorsun da iyi bildiklerinin cenazesine pek gitmiyorsun?'' 

-''Onları melekler götürür melekler '' demiş, devam etmiş. '' Hani İmam ölenin başında soruyor ya '' Bu adamı nasıl bilirsiniz? cemaat da '' iyi biliriz '' diye bağırıyorlar ya.işte o zaman Hüseyin bağırarak '' yalan söylemeyin bu adam iyi değil içki içerdi zina yapardı, kumar oynardı, herkese borcu vardı. Allah biliyor Allah biliyor, Allah'ı mı kandırıyorsunuz Peygamberimiz borçlunun borcu ödenmedikçe cenaze namazını kılmazdı. Size göre iyi ise siz de sahtekarsınız yalancısınız '' dermiş.

-''Peki Hüseyin cenaze sahipleri sana kızıp saldırmıyorlar mı?'' Sorulduğunda.
-''Saldırsınlar Allah bilir,Allah korur, ölüm var Yalancılardan sahtekarlardan hatır için kötüye iyi diyenlerden korkmam ben.''dermiş. Yine sormuşlar.

''Birde sabah Namazı ile Yatsı namazını kılmayanlara Münafık diyormuşsun niye?''
-''Peygamberimiz diyor ''Münafıklar sabah Namazı ile Yatsı Namazını kılamazlar'' Ben demiyorum ki'' 

-''Böyle bir Hadis biliyor musun var mı ?'' Kitap bile belki de okumayı bilmeyen Hüseyin.
-''Var var kitab'a baksınlar var Allah var, ölüm var ben doğru söylüyorum.'' 
-''Hiç kılmayan ne peki? ''

-''Onlara, dilim varmıyor yiyip içip yatan h... lardan farklı değildir. Bak görmüyor musunuz camiler bom boş hele sabah Namazı ile yatsı Namazı üç kişi onlarda altmış yetmiş yaşında Artık ölecekleri aklına gelmiş idrarlarını tutamazlar donları ıslak camiye gelirler, gençken neredelerdi? Ölecekler ya, Allah akıllarına geldi. Hani nerde gençler? Allah var, Ölüm var der. Yine düşünmek lazım ki Meczup bildiğimiz Hüseyin Deli mi yoksa Veli mi?   
 
    Eski bir deyim vardır. "Deliye her gün bayram" diye. Eski Ramazanlar'da deliler kendilerini daha ziyade Ramazan aylarında gösterirler, özellikle de İstanbul sokakları, cami avluları, onlarla dolar taşardı. Fakat hepsi de sevimli delilerdi. Hafif ve tatlı deli tipleri yani. Bunlar 30 Ramazan boyunca tekkeleri, dergahları dolaşır, oralarda verilen iftar sofralarına otururlardı. 
 
   Bazen de konaklardaki iftarlara giderek, akıllıların bile beceremeyeceği esprili sözlerle herkesi gülmekten kırıp geçirirlerdi. Ramazan delileri diyebileceğimiz meczuplardan tatlı bir sima da Eyüplü Deli Hidayet'ti. Eyüplü idi ama daha ziyade Çemberlitaş civarlarında dolaşırdı. Hidayet'in deliliği saat sorma üzerine idi. Her rastladığı kişiye; "İftara ne kadar var?" diye sorardı. 

   Deli Hidayet, bu kadarla da kalmaz, o semtteki evlerin kapılarını çalar, kapıyı açan kadına isterse genç kız olsun; "Hanım nine, topun atılmasına ne kadar kaldı?" diye sorardı. İftar vaktine 5-10 dakika kala yine bir evin kapısına asılmıştı. Sık sık bu kapıyı çalıyor, evin büyük hanımına; "İftara ne kadar var?" diye soruyordu. Defalarca çalınan kapıyı açmaktan tepesi atan ihtiyar kadının nihayet sabrı tükenmişti. Son defa kapıyı açtığında "Yine mi sen?" diye tokadı patlatınca bizim Deli Hidayet; "Çok şükür iftar topu patladı!" diyerek cebindeki zeytini çıkartıp orucunu açıvermişti. Bir diğer sevimli Ramazan delisi de Çıplak Osman Dede idi. Yaz kış çıplak gezen saçlı sakallı bu sevimli İstanbul delisi, çoğunlukla Laleli Camii'nin önündeki kaldırımlarda otururdu. 

   Bir gün devrin padişahı Sultan Dördüncü Murat, kıyafet değiştirerek oradan geçerken Çıplak Osman Dede kendisini tanıdı ve yolunu keserek seslendi; "Neden kendini benden gizliyorsun? Validen Kösem Sultan kaç yıldır dul. Onu benimle evlendir de ikimiz de bayram edelim". Bu sözler o hiddetli padişahı bile güldürmüş, hiçbir şey demeden oradan uzaklaşmıştı.

     BAZEN DELİ OLMAK LAZIM.BİR DE ŞU CÜMLEYİ GÜNLERCE DÜŞÜNELİM BUGÜNDEN SONRA :” İnsanlara hizmet delisi olmazsanız,dünya delileri önünüzü keser.”