MUTLULUK VE HUZUR

   İnsanoğlu binlerce yıldan beri mutluluk ve huzurun yolunu/yollarını aramıştır.

İnsanlar o zamanki düşüncelerine göre, kendilerinin üzerinde güçlü varlıklar olduğunu hayatı onların yönettiğini düşünmüşlerdir.

   İnsanlar ihtiyaç, korku ve saygıdan dolayı yaratıcı/ tanrı kabul ettikleri Güneş, Ay, Gök, Yağmur, Ateş gibi varlıklara teşekkür edip onlara saygı göstermişlerdir. Bin yıllar içinde İlkel/ pağan dinlerden tek tanrılı dinlere geçen insanlar her zaman yedikleri içtikleri, sahibi oldukları her şey için “ her gün yaratıcıya” teşekkür ve dua etmişlerdir. Bilimin, sanayinin gelişmesi ile hayatın gizemini çözen insanlar tanrılarına “ teşekkür etmeyi” unuttular. Günümüz insanı yaşadığı derin sosyal ve ekonomik sorunlardan dolayı yaratıcıya; varlığına, sağlığına, sahip olduğu servete, diğer insanların yaptığı iyilikler ve yardımlara dolayı teşekkür etmeyi unuttular. Güne “ şükürle” başlayan insanlar çok azaldı, yaşadığına, varlığına, başkalarının varlığı ve başarılarına sevinen insanlar ise neredeyse hiç kalmadı. Bu durum insanlardaki kişisel ve toplumsal huzuru ortadan kaldırdı.

   Ben bu gün sabah hayata başladığım ve sizlerle iletişim kurduğum; bu güne kadar sahip olduğum her şey için önce Tanrı’ya ve benimle hiç çıkar gözetmeden dost olduğunuz için siz dostlarıma teşekkür ediyorum.

AĞZINDAN BAL DAMLAYAN

Eski dönemlerde “ağzından bal damlayan” tatlı dilli iyilik ve güzellik timsali insanlar vardı.

Günümüzde insanlar kendi derdine düştüğünden artık tatlı dilli ve güzel insanlar ortada kalmamıştır.

Küçük dikenli kaktüslere eski dönemlerde kaynana tavrını anlatmak için” kaynana dili “ denilmiştir. Günümüz ortamında kaynanalık ortadan kalkmış artık gelinler kaynana gibi olmuştur.

Kendinden büyüğüne saygı, küçüğüne sevgi göstermeyen ve durmadan kötü konuşan insanlar için “ dili de papuç gibi “ derler. Damarına bastığında papuç dilini çıkaran insan sayısı gittikçe artmaktadır.

Amerikan yerlileri Kızılderililer “ beyaz adamlar için “ - çatal dilli- yani sözüne güvenilmez- yılan gibi “ derlerdi. Yeni dönem hayatımızda tatlı dili güzel insanlar kalmamıştır.

Eskilerin deyimiyle,

-Nerede ve nasıl davranılacağını, konuşulacağını bilmeyen” pabuç dilli insanlar çoğalmıştır.”

HOROZ GENETİK YAPISI GEREĞİ LİDER VE UYARICIDIR

 Lider özelliği itibariyle içinde yaşadığı tavuk sürüsünü tehlikelerden korur ve onların nerelerde gezeceğini belirler ve gün içinde bazı zamanların geldiğini kendine has ötüşleriyle duyurur. Tehlike anında horoz çıkardığı yüksek uyarı sesleriyle etrafını uyarır.

   Eski dönemlerde insanlar sabahın, öğle ve ikindi vaktinin olduğunu horozların ötüşleriyle anlarlardı.

Günümüzde iyi niyetli horoz kişilikler olduğu gibi; etraftaki insanları yanıltmaya, bir yere yönlendirmeye, çıkar sağlamaya sürüklemeye çalışan “ yalancı horoz” tipi insanlar çoğalmıştır.

Yalancı horoz tipi insanlar kamuoyunu yanıltmak ve kendi çıkarlarına yönlendirmek için vakitli vakitsiz bildirimler de bulunarak ortalığı karıştırmaktadırlar. Çağımızda insanların insanların kendi fikirlerini ve reklamlarını bildireceği medya, sosyal medya gibi geniş alanlar vardır.

   Atalarımız; vakitsiz öten horozun başını keserler” derler ama ortalıkta o kadar yalancı horoz var ki bunları kesecek o kadar kimse yoktur.

ANLATABİLMEK

İnsanlar için en zor konulardan biri kendini anlatabilmek, anlaşılmak ve meramını anlatmaktır.

Bazen insanlar olarak günlük olayları ve hayattaki gelişmeleri anlayamayız. O kadar sıra dışı olaylar olabilir ki “ bunlarda mantık bulamayız”Biz de sadece “ askerde mantık olmaz ” diye bir deyim vardır.

İnsanın kendini anlatamaması onu ruhsal olarak sıkıntıya sokar ve rahatsız eder. İnsan yaratılışı gereği; anlaşılmak, kabul ve saygı, itibar görmek ister. Günümüz insanı hem kendini anlatmakta hem de günlük olayları “ anlamakta “ sıkıntı çekiyor. Dinlenmeyen, kabul görmeyen kişiler sonunda etrafına, topluma küser ve içine kapanır. Son yıllarda meydana gelen sosyal ve ekonomik büyük kırılmalar sonucu insanlar fiziken ve ruhsal olarak evlerine/ içlerine kapanmışlardır. Bu durum toplumsal güven ve huzuru bozar. Herşeye rağmen hayat devam ediyor ve edecek, herkese mutlu haftalar dilerim.

KÖR KEDİ!

Mahallenin avcı kedisi Sarman, yıllarca mahalledeki fareleri yakalayarak hayatını sürdürür. Yüzlerce fareyi yakalar ve yer. Ondan dolayı mahallede kendisi "AVCI TEKİR " olarak bilinir. O zamanlar çöp kedisi diye bir konu olmadığından, TEKİR avcılığın ve mertliğin sembolü bir kedi haline gelir.

Gün gelir Tekir yaşlanır, önayakları tutmaz, gözleri tam görmez olur, bir küçük mağara gibi yere sığınır, geçmişini düşünmeye başlar. O günleri özler, günde birkaç fare yakaladığı, binalara ağaçlara tırmandığı, ağaçlarda kuşları yakaladığı, mahalle halkından sevgi ve saygı gördüğü günleri hatırlar, gözleri nemlenir ve hüzünlenir.

-"Hey gidi koca kedi hey, açlıktan bu taş deliğinde öleceksin, kimse seni ne hatırlıyor, ne arayıp soruyor " diye içinden geçirir.

Bunun böyle olmaması gerektiğini, açlıktan ölmemek için bir çözüm bulması gerektiğini düşünür ve sonunda aklına bir fikir gelir ve uygulamaya koyar.

Etraftaki fare topluluklarına haber gönderir:

-Ben çok kocadım, yaşlandım, ayaklarım tutmuyor, gözlerim görmüyor, Ölmek üzereyim, bir iki günlük ömrüm kaldı. Ben kiminizin anasını, kiminizin babasını, yavrusunu, kardeşini yedim. Sizlere çok kötülük ettim, artık ölmeden önce sizlerle " helalleşmek istiyorum" ve gönlüm rahat şekilde bu Dünyadan ayrılmak istiyorum Yarın akşam bana misafirliğe gelin "demiş.

Bu çağrıyı alan farelerin bir kısmı buna şaşırmışlar.

Bazı yaşlı ve bilge fareler:

-Bu işte bir iş olabilir, bu kedi bir oyun çevirebilir diye, bu davete soğuk bakmışlar.

Genç ve cesur fareler ise daha farklı bir tavır almışlar.

-Biz koca kediyi gördük, yürüyemiyor, gözleride görmüyor taş deliğinde uyukluyor, gidelim o morukla dalga geçelim, atalarımızın, akrabalarımızın intikamını alalım " demişler.

Yaşlı fareler ne kadar uyardılarsa, genç fareler macera ve eğlence olsun diye kedinin davetini kabul etmişler ve kedinin yaşadığı küçük mağaraya gitmişler. Yaşlı kedi, bütün misafirlerini kapıda ayakta karşılamış, hepsinin elini sıkmış ve onlara "hoşgeldiniz" demiş ve saygı göstermiş. En son fare kapıdan girdikten sonra, mağaranın kapısına koca bir taş koymuş ve farelerin yanına gelmiş oturmuş. Bunu gören farelerden birisi telaşlanmış ve koca kediye sormuş

-Hayrola, kapıyı neden kapattın Koca Kedi?

Koca kedi, gurur ve kibirle:

-Burada açlıktan ölmek bana yakışmaz, her gün birinizi yiyerek ömrümün sonuna kadar burada yaşayacağım"demiş

Orta yaş farelerden birisi can havliyle bağırıyor

- Ulan ben size demedim mi bu koca kedinin bir oyunu vardır diye. Siz beni dinlemediniz, hepinize Allah rahmet eylesin " demiş. Her şey koca kedinin dediği gibi olmuş, kedi ölünceye kadar mağarasındaki farelerden birisini yiyerek son günlerini tok ve mutlu geçirmiş.

Şimdi bazı okuyucular

" yine bu hayvan fıkrası nereden ortaya çıktı? diye düşünürler. Ama son günlerde, yerel seçim konuları gündeme gelince, bütün eski tüfek siyasetçiler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladılar.

Siz onları yaşlı, kocamış, işe yaramaz gibi düşünebilirsiniz, bana göre onlar kocamış Tekir kedi gibidirler.Ne zaman yeni bir oyun kuracakları ,ne yapacakları belli olmaz.Ben sadece yeni dönemde siyasete atılacak gençleri uyarmak istedim .

EŞEK

Eşeğe sormuşlar;

- Sen milyon yıldır insanın, yükünü ve kahrını çekiyorsun ama hiç şikayet etmiyorsun?.

Eşek cevap vermiş;

- insanlık çok iyi bir şey olsaydı, çoğu insan eşek olmazdı. En azından bizim hırsımız ve birbirimize düşmanlığımız yok.

Biz de yardımlaşma vardır, eşek eşeği ödünç ve sırayla kaşır. İnsanlar ise bırak yardımı birbirine tuzak ve mezar kazıyorlar.