Genel

JEOLOJİ MÜHENDİSLERİNDEN AFETLERE KARŞI DİRENÇLİ KENT VURGUSU

      Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şubesinin paydaşı olduğu Antalya İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen “Cumhuriyetin 100. Yaşında Hayalimizdeki Antalya” temalı Antalya Kent Sempozyumu’nda dirençli kentleşme vurgusu yapıldı.

 Akdeniz Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erdal KOŞUN’un oturuma başkanlık ettiği Depreme Dirençli Kentleşme başlıklı oturumda Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Fuat ERKÜL “6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinden öğrendiklerimiz: Antalya ve çevresinde olabilecek depremlerin olası etkileri” isimli sunumunda;

 “Kahramanmaraş ili Pazarcık merkezli 7.7 büyüklüğünde ve Elbistan Merkezli 7.6 büyüklüğünde meydana gelen sığ odaklı iki deprem, yaygın yüzey kırıklarının oluşumuna neden olmuştur. Hasar, hem yüzey kırıklarının üzerindeki yerleşimler boyunca hem de yüzey kırığından onlarca kilometre ötedeki yerleşim merkezlerinde izlenmiştir. 6 Şubat depremlerinde kırılan Kırıkhan’dan Gölbaşına kadar uzanan 270 km’lik fay hattı üzerindeki hasarın nedenlerini anlattığı sunumunda, Antalya çevresinde oluşabilecek olası bir deprem sonrasında doğal ve insana bağlı hasarların benzer nedenlerden olabileceği vurgusunu yaptı.

  Yüzey kırığının uzağındaki yapıların ağır hasar almasındaki sebebin başlıca düşük yapı kalitesi olmakla birlikte zemin büyütmesi ve sıvılaşması depremin şiddetini arttıran önemli parametrelerdir. Bu kapsamda, aktif fayların bulunmadığı alanlarda da depremin yıkıcı hasarlara neden olabileceğine dikkat çekti. Antalya ili, Kıbrıs yayı kuzeyinde ki aktif faylar ile çevrelendiğini en önemli aktif fayların, Fethiye-Burdur fay zonu, Aksu fay zonu, Antalya fay zonu ve Hellenik - Kıbrıs yayı ile ilişkili Pliny ve Strabo fayları olduğunu vurgulayan Sayın Erkül  aktif fayların bulunmadığı alanlarda da depremin yıkıcı hasarlara neden olabileceği ve bu nedenle Antalya çevresinde başta zemin büyütmesinin etkin olduğu zeminler olmak üzere tüm zeminlerde yönetmeliklere uygun yüksek kalitede yapıların üretilmesi gereklidir.” diyerek sunumunu noktaladı.

 Jeoloji Mühendisi Doç. Dr. Volkan ÖZAKSOY ise bölgede tarihsel dönemde meydana gelen depremleri referansları ile anlatarak, karada ve denizde uzantıları olan fayların bazıları aletsel dönemde 6’dan büyük depremler ürettiğini, bu depremler ve beraberinde meydana gelen heyelanların Burdur, Kekova, Kaş ve Demre çevresinde birçok antik kentin büyük hasar almasına sebebiyet verdiğini söyledi.

 Doğu Akdeniz ve çevresinde meydana gelen depremlere dikkat çekerek, “Deniz altında kalan fayların uzunlukları ve yayılımları bilinmediğinden ne kadar büyüklükte deprem üretebilecekleri de bilinmemektedir. Tıpkı Marmara Denizi’nde olduğu gibi en büyük tehdit denizde olabileceği için, jeolojik deniz araştırmaları önemlidir ve ivedilikle çalışmalara başlanması gerekmektedir. Farklı çalışmalardan elde edilen tarihsel kayıtlara göre deniz altı heyelanlarından kaynaklanmış olabileceği düşünülen tsunami olduğuna da” vurgu yaptı. Sayın ÖZAKSOY sonuç olarak;

“Deniz araştırmalarına önem verilmesi,

Mikro bölgelendirme çalışmaları ile yapılaşma konusunda daha bilinçli yaklaşımlarda bulunulması,

 Mevcut yapılarda güçlendirme ve/veya icap eden yerlerde kentsel dönüşüm çalışmalarına devlet desteğiyle hız verilmesi,

Deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılacaklar hakkında halkın bilgilendirilmesi, hatta bu eğitimin okullarda, mahallelerde, köylerde verilmesini,

Olası tsunamiye karşı tsunaminin belirteçleri ve ne yapılması gerektiği konusunda yine kıyı kesimlerde yaşayan halk bilinçlendirilmesi, hatta kıyılarda açıklayıcı uyarı tabelaları asılması gerektiğini ve sayamadığı diğer pek çok önlemle olabilecek kayıpları en aza indirgeyebiliriz.” diyerek sunumunu bitirdi.

 Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa KARANCI Antalya’nın her yönü ile ele alındığı Kent Sempozyumu sonrası sonuç bildirgesinin yetkililer, karar vericiler, şehri yönetenler ve yönetmeye aday olanlar tarafından detaylıca incelenmesi gerektiğini söyledi.

 Her türlü tehlike karşısında, etkilenme olasılığına sahip yerleşim yerlerinin ve vatandaşların; kendilerini koruma, yapılarını güven altında tutma, gereksinimi halinde kısa sürede yeniden yapılanma ve değişime uyum sağlamak için gerekli kaynaklara sahip olunması ve bu kaynakları etkin kullanım becerisini kazanamadığımız sürece afetlere karşı dirençli bir kentte yaşadığımızı söyleyemeyiz diyerek sözlerini tamamladı.