İMAN VE İSTİKAMET

CUMA GÜNÜMÜZ HAYIR VE BEREKETLERLE DOLU, MÜBAREK OLSUN. ÂMİİİNN

İMAN VE İSTİKAMET

MÜSTAKİM OL, EMİN OL HER TASADAN!

Sahabe-i kiramdan Abdullah es-Sekafî (R.A.) diyor ki:

- Ya Resûlellah! Bana İslâm hakkında öyle bir şey söyle ki, bu konuda senden başka kimseye soru sorma ihtiyacım kalmasın, dedim. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu:

“قل آمنت بالله ثم استقم = Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” Sonra dedim ki:

- En çok neyden sakınayım? Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimiz mübarek diline işaret buyurdu.

İnsanın yaratılış gayesi kulluktur, en önemli vazifesi ise Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak sonra da bu imanın gereği olarak dosdoğru yaşamaktır. Zira iman gönüllere işleyince, duygulara, düşüncelere ve davranışlara yansır. Kişiyi hak ve hakikate, dürüstlük ve istikamete yöneltir. İşte o zaman Mü’min, huzurlu ve onurlu bir hayat yaşar. Her iki dünyada da sıkıntı ve kederden emin olur. Takvaya ve ilâhî ikrama kavuşur.

Cenâb-ı Hak, yaratılmışların en şereflisi olan insanı yeryüzünde halife kılarak kendine muhatap kabul etmiştir. Huzurlu bir hayat için onu akıl ve irade gibi iki büyük nimetle süslemiş, peygamberler ve kitaplar göndererek de ona dosdoğru yolu göstermiştir. İşte bu yol, imanın rehberliğinde, ibadet ve ahlakın güzelliğinde, sınırları bizzat Yüce Allah tarafından çizilen ve istikamet üzere yürünen yoldur.

Yüce dinimiz İslam’ın gönderiliş gayesi, erdemli insanların oluşturduğu ideal bir toplum inşa etmektir. Tüm yaratılmışların güven ve huzurla yaşayabileceği bir dünya kurmaktır. Cenâb-ı Hak, akıl ve iradeyi bizlere bunun için lütfetmiştir. Hidayet rehberi kitapları, hak ve hakikatin temsilcileri olan peygamberleri bunun için göndermiştir. Bununla birlikte Yüce Rabbimiz, yürüyeceğimiz dosdoğru yolu da bize göstermiştir. Bu yol, Rabbimize hakkıyla iman etmek ve istikamet üzere bir ömür sürmektir.

İman, Rabbimize samimiyetle kul olmaktır. Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin örnekliğinde bir hayat yaşamaktır. İman, insanı özgürleştirir. Onu en doğru yola, sırât-ı müstakîme iletir. İman, insana yaratılış gayesini ve sorumluluklarını öğretir. Ona kimlik ve kişilik kazandırır. İmanın gereği istikamettir, yani kişinin özüyle sözünü bir kılmasıdır. Olduğu gibi görünmesi, göründüğü gibi olmasıdır. İstikamet, insanın hayatını Kur’an-ı Kerim’e ve Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin sünnetine göre şekillendirmesidir. Allah ve Resûlünün rızasını herkesten ve her şeyden üstün tutmasıdır.

İstikamet, imanı, ibadeti, ahlakı, sosyal ve ticari ilişkileri hâsılı hayatın her anını ve alanını kuşatan bir kavramdır. İstikamet; imanda sebat etmek ve ahdine vefa göstermektir. Cenâb-ı Hakka itaat, Resûlullah (S.A.V.) efendimize ittiba etmektir. Özü, sözü bir olmak, olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmaktır.

İmanda istikamet, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimizin son peygamber olduğuna, meleklere, peygamberlere, kitaplara, ahirete, kaza ve kadere gönülden inanmaktır.

İstikamet; küfürden ve şirkten arınmak, günahtan ve isyandan kaçınmaktır. Fitne ve fesattan uzak durmak, nefsin aşırı istekleri ve şeytanın vesvesesi ile mücadele etmektir.

İbadette istikamet, ölüm bize gelinceye kadar kulluk vazifelerimize sadık kalmaktır. İbadetlerimizi yalnızca Allah’a has kılmak; her türlü riya ve gösterişten arındırmaktır. İbadette istikamet:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

“Rabbimiz! Sadece, yalnız ve ancak sana ibadet, kulluk ederiz ve bütün işlerimizde yalnız, sadece ve ancak senden yardım isteriz, dileriz, medet bekleriz.”  Âyet-i kerimesi gereği yalnızca Allah’a kulluk etmektir. Bizi Rabbimizin rızasından alıkoyacak kötülüklerden uzak durmaktır. İbadetlerimizi, her türlü riya ve gösterişten arındırarak sadece Allah’ın rızasını talep etmektir.

Ahlakta istikamet ise: Ebû Hureyre (R.A.) den rivayete göre:

إنما بعثت لأتمم صالح الأخلاق

“Ben ancak güzel ahlâkı, ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildim”  buyuran Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin örnek ahlakını rehber edinmektir. Ülfet ve muhabbeti, nezaket ve zarafeti aile hayatımıza hâkim kılmaktır. Yalan ve hileye, zulüm ve haksızlığa asla tevessül etmemektir. Kul ve kamu hakkını ihlal eden davranışlardan kaçınmaktır. Elimizden, dilimizden, evimizden, işimizden, hâsılı hayatımızın her alanından haram ve günah olan her şeyi uzak tutmaktır.

Bizler, imanda istikameti, ibadette samimiyeti, ahlakta dürüstlüğü Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizden öğrendik. Sevgi ve saygıyı, hürmet ve muhabbeti, bir arada kardeşçe yaşama kültürünü ondan öğrendik. Anne ve babaya itaat etmeyi, eşimize sadakat göstermeyi, çocuklarımıza merhametle muamele etmeyi, komşumuzun hakkını gözetmeyi bize o öğretti. Allah katında üstünlüğün yalnızca takvada olduğunu, insanların tarağın dişleri gibi eşit kabul edildiğini ondan öğrendi tüm insanlık.

İstikamet sahibi bir Mü’min, doğruluktan ödün vermez. Sözünü eğip bükmez, asla yalan söylemez. Adaleti gözetir, haksızlığa meyletmez. İyi niyetli ve samimidir, riyakârlık göstermez. İşini sağlam ve güzel yapar; hileye tevessül etmez. Yaratan’a olan sevgi ve saygısıyla, yaratılana merhamet gösterir, hiçbir canı incitmez. Hâsılı sırât-ı müstakim üzere yaşar. Allah’ın rızasını kazanmayı her türlü kazançtan aziz bilir. Rabbinin gizli ya da aşikâr her şeyi görüp işittiğinin ve kullarını hesaba çekeceğinin bilincinde bir hayat sürer.

Cenâb-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

 “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle kurtulacaklarını mı sandılar?” 

وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ

“Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”

أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَنْ يَسْبِقُونَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ

 “Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü, ne yanlış hüküm veriyorlar!”

أَيَحْسَبُ اْلإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى

“İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır, zanneder?” 

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لاَ تُرْجَعُونَ

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin, hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” 

Bu ayet-i kerimeler bize öğretmektedir ki iman kuru bir sözden ibaret değildir. Özümüzle sözümüzle, tüm benliğimizle istikamet üzere yaşama gayretidir. İstikamet, imanla verdiğimiz söze sadık kalmaktır. Hayatımızı Cenâb-ı Hakkın emir ve yasaklarına göre tanzim etmektir. Sevgili Peygamber (S.A.V.) efendimizi gönülden sevmek, O’nun gibi dosdoğru, emin ve yüce bir ahlak üzere olmaktır. İstikamet, imanın bize yüklediği sorumlulukların farkına varmaktır. İbadetleri aksatmamak, anne ve babalık, eş ve evlatlık, komşu ve akrabalık görevlerini yerine getirmektir.

İstikamet, imanımıza, ibadetlerimize, ahlakımıza, hâsılı hayatımızın her ânına ve her alanına yansıdığı müddetçe gerçek anlamına kavuşur. İmanda istikamet, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Tevhid ve vahdeti kuşanmaktır. İstikamet: Yüce Rabbimizin:

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ

“Sana nasıl emr olunduysa öylece dosdoğru ol!”  emrine uygun bir ömür geçirmektir, içtenlikle bağlanmaktır. Yalan ve hileye, aldatma ve haksızlığa asla tevessül etmemektir.

İstikamet, Allah’ın koyduğu helal ve haram ölçülerine titizlikle uymaktır. Edep ve iffeti, onur ve haysiyeti muhafaza etmektir. İstikamet, daima helal dairesinde yaşamaktır. İçki ve kumara bulaşmamak, faiz, kul ve kamu hakkı yememektir. Hâsılı istikamet, hesabı verilebilir bir hayat yaşamaktır. Ne bir kimseye zarar vermek, ne de kimseden zarar görmektir. Elinden ve dilinden emin olunan bir Müslüman olmaktır.

Ne mutlu, hayatını iman, ibadet ve ahlak ile süsleyenlere. Ne mutlu, Rabbimizin emrettiği, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin yaşayarak öğrettiği istikamet üzere bir ömür sürenlere. Ne mutlu, ömrünü hayırlı işlerle bereketlendirenlere. Ne mutlu, sırât-ı müstakîme engel olan kin, nefret, düşmanlık ve haset gibi kötü duygu ve düşüncelerden arınanlara. Ne mutlu, Allah’ın rızası doğrultusunda yaşayıp istikametten ayrılmayanlara.

Yazımızı Yüce Rabbimizin şu müjdesiyle bitiriyorum:

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

“Şüphesiz: Rabbimiz Allah’tır deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken vaat edilmekte olan cennetle sevinin!”

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”