HAYATTA HIRS VE İHTİRAS

    Hayatta hırs ve ihtiras sahibi insanlar için hedef yolunda vicdanları onlara yük olur.

   Vicdansız insanlar diğer insanların haklarını ve hayat alanlarını ellerinden alarak onların haklarını yiyerek, onların omuzları veya hayatları üzerinde yükseklere çıkarlar. Bazen insanlar vicdanları ve cüzdanları arasında tercih yapmakta zorlanabilirler. Günümüzde vicdanlı, dürüst ve yardımsever insanlar “ enayi” olarak kabul edilmektedir. Güzel insanlar vicdanları ve toplumun baskısı arasında sıkışıp kalmaktadır. Vicdanlı, dürüst ve yardımsever olsa toplum ona” enayi- salak” olarak bakacaktır.

   Maddi kayıplara ve diğer insanların müstehzi davranışlarına rağmen dürüst ve iyi kalabilen tüm dostlara selam olsun.

   2 DAKİKA PADİŞAH OLSANIZ!

   Dönem Osmanlı Devleti dönemi, çoban Hasan Bursa’nın kırsal kesiminde hayvancılıkla geçimini temin ediyor. O dönemlerde özel mülkiyet yok, insanlar padişahın kulu, bütün mallar, dağlar, araziler hepsi padişahın malı sayılıyor.

   Çoban Hasan’ın inekleri be keçileri Kestane Dağı’na otlamaya gittiklerinde devletin görevlileri;

- Burası padişahımızın bahçesi, burada mal otlatamazsınız “ diye kovalarmış.

Hasan çoban bu işten çok rahatsız oluyormuş, hayvancılığı bırakmayı veya başka bir yere taşınmayı düşünüyormuş.

Bir gün Kestane Dağı’nın civarında hayvanlarını otlatırken etrafında kalabalık bir devlet adamıyla padişahın gelmekte olduğunu görmüş. Etrafında özel giyimli birisine usulca yanaşmış;

- İzin verin 2 dakika padişahımızı görmek istiyorum” demiş. Bu durumu gören padişah;

- Bre kulumu salın gelsin “ demiş.

Çoban Hasan iki büklüm padişahın huzuruna varmış, eteğini öpmüş;

- Devletlüm sizden küçük bir maruzatım var “ demiş. Padişah adını ve ne iş yaptığını sormuş,

- Söyle bakalım çoban Hasan kulum maruzatın nedir?

Elindeki asayı göstererek şu asayı göğe atacağım, asa yere düşünceye kadar “ padişah olmak istiyorum” demiş.

Padişah gülmüş;

- Hadi bakalım Hasan kulum asayı hazırla ve göğe at. Asa yere düşünceye kadar “ padişah “ sensin “ demiş. Çoban Hasan elindeki asayı göğe fırlatır fırlatmaz;

- Bursa Kestane Dağı Vakıf “ demiş.

Asa yere düşmüş padişahta Hasan’a hayırlı olsun artık Kestane Dağı vakıftır, herkes yararlanabilir “ demiş. O tarihten beri Kestane Dağı köylülerin ve çobanların serbestçe faydalandığı bir yer olmuş.

   3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN.

    Ülkemizde nüfus arttıkça, engelli doğumlar; iş, trafik kazaları, kasıtlı saldırılardan dolayı engelli kişi sayısı gittikçe artmaktadır.

   Günümüzün katı ekonomik sistemi, insanların empati ve yardımlaşmadan uzak anlayışı, sokak ve caddelerdeki artan trafik tehlikesi veya kişilerin saldırılarından dolayı engelli kişilerin ev dışındaki hayatı çok zorlaşmıştır. Eski dönemlerde engelli bireyler çevredeki dost; arkadaş, komşuların, tüm mahalle veya köy halkının ortak sevgi ve koruması altındaydı. Günümüzde insanların kendilerinden veya en yakınlarından başka kimseyi görecek; düşünecek ve ona sevgi gösterecek, onu koruyacak durumu yoktur. Bundan dolayı devlet veya yerel yönetimler engelli bireylerin yaşam ve sosyal ortamını devamlı desteklemelidir. Artık artan maliyetler nedeniyle engellileri veya ailelerinin kendi başlarına ayakta kalmaları iyice zorlaşmıştır. Ülkemizde devletin ve yerel yönetimlerim engelli bireylere gereken yardımı ve sosyal ortamları sağladığını görüyoruz, biliyoruz. Bunların yeterli olup olmadığı tartışılabilir,

   3 Aralık Dünya Engelliler Günü Kutlu olsun, bu vesileyle tüm engellilere sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmelerini diliyorum.

   BİR MAYMUN HİKAYESİ

    Küçük bir kız çocuğu hafta sonu babasıyla hayvanat bahçesine gitmişler. Hayvanların olduğu yeri gezerlerken kulübesinde oyunlar yapan sempatik maymun ile karşılaşmışlar. Maymun tel arkasından çocukla oynamaya çalışmış. Küçük kızda elinde bulunan babasının kendisine aldığı kabuklu fındıklardan maymuna atmaya başlamış. Çocuk fındığı attıkça maymun onları havada kapıyor ve birden yutuyormuş. Bu oyundan çok hoşlanan kız çocuğu kese kapısındaki bütün fındıkları maymuna atmış ve maymun hepsini yutmuş.

   Aradan birkaç ay geçmiş kız tekrar ailesiyle aynı hayvanat bahçesine gelmiş ve hemen maymunun kafesine gitmiş. Maymun seviyor diye yine kabuklu fındık getirmiş ve havadan maymuna atmış. Maymun fındığı kapmış ama onu hemen yutmamış bir eliyle arkasına götürmüş ve bir iki dakika sonra yemiş. Çocuk her fındığı attığında maymun yine aynı hareketi yapıyormuş. Kız çocuğu “maymun hasta galiba” diye üzülmüş ve babasıyla maymunun bakıcını bulup sormuşlar;

 - Bu maymun hasta mı yoksa?.

Biz daha öncede onu ziyaret etmiştik, çok neşeliydi, bu gün çok hareketsiz görünüyor”

Bakıcı cevap vermiş;

 - Siz daha önce geldiğinizde verdiğiniz kabuklu fındıkları birden yuttu ve sonra çıkaramadı, çok sıkıntı çekti. Şimdi kendisine verilen her fındığı önce ölçüyor ve ondan sonra yiyor” demiş.@öne çıkar

    Kıssadan Hisse: İnsanlar da kendi boylarını aşan konularda büyük laflar etmemeli, sonra altından kalkamayacağı işlere girişmemelidir.

   HAYAT MÜCADELESİ

    Sabah ortalık aydınlanıyor gün doğuyorsa hayatı yaşamak için bir neden vardır. Eski senelerden beri yaşam için “ hayat mücadelesi “ denilir.

   Hayat bir sefa yeri değildir, bazı aileler veya kişiler için öyle görünse bile her yerde içten içe kaynayan kazanlar yaşanılan sorunlar vardır. Atalarımız; büyük başın derdi de büyük olur “ derler. İnsanların servet ve iş büyüklükleri arttıkça dertleri de artar ve büyür. Zengine göre fakirin derdi daha azdır, başını sokacak bir ev, karnını doyuracak yiyecek ve üzerine giyeceği giysisi varsa fakirin günlük sorunu çözülmüş olur. Eskiden büyüklerimiz;  her evde bir baca tüter, ocakta bir tencere kaynar ama her tencerenin içinde ne kaynar bilinmez “ derlerdi. Evlerde o ocağı tüttürmek, o tencereyi kaynatmak kolay değildir. Bazı evlerdeki tencerelerde et, süt vb. şeyler kaynar ama birçok evde hep “ dert “ kaynar.

   İnsan yaşamayı bilirse her durumda yaşamak için bir neden ve amaç, yaşanılacak bir ortam vardır. Yaşanılacak ortamı bulmak, geliştirmek veya genişletmek kişinin aklı ve becerisine bağlıdır.

   KADI KAÇIRAN YAĞMURLARI

   (ALINTI- YAVUZ ALİ SAKARYA-  http://xn--antalyabugn-2hb.com.tr/

   Çok eskilerde Antalya henüz daha küçük bir yerleşim merkezi, bir sancak, bir ilçe konumunda iken, merkezde önemli bir hukuksal sorun çıkmış. Biliyorsunuz, bu tip davalara eskiden (Osmanlı döneminde) kadılar bakardı.

   Sorunu çözmesi için Kayseri’de görev yapan bir kadıyı geçici görevle Antalya’ya göndermişler. Kadı at sırtında Toroslardan aşağı inmeye başladığında, yoğun bir yağmura tutulmuş. Yağmur dinsin diye bekliyor, ama pek dineceğe benzemiyor. Neyse işler daha fazla gecikmesin diye yağmur altında Antalya’ya varmış. Kalacağı hana inmiş, dava ile ilgili hazırlıklarını yapmış, davayı görmüş, günler geçmiş, ama yağmur bir türlü dinmek bilmemiş. Günlerce gecelerce sürmüş yağmur. Kadı efendi işini tamamlayınca, atına atlayıp Kayseri’ye dönmek üzere Antalya’dan ayrılmış. Torosların öteki yanına geçene kadar da yağmur bir türlü dinmek bilmemiş. Zavallı adamın kafasında yağmur ve Antalya, bir imaj olarak kalmış. Ayrılmaz bir ikili oluşturmuş. Biri diğerini çağrıştırır olmuş. Aradan seneler geçmiş. Antalyalı bir genç askerliğini yapmak üzere Kayseri’ye gitmiş. Birliğine teslim olmadan önce kent içinde dolaşırken bir olaya tanık olmuş. Görgü tanıklığı yapmak üzere mahkemeye götürülmüş. Meğerse aynı kadı orada görev yapıyormuş. Kimlik tesbiti için kadı genç askere adını ve nereli olduğunu sormuş. Genç asker adayı adını ve Antalyalı olduğunu söyleyince, sorduğu bir sonraki soruyu tahmin etmek zor olmasa gerek.

   “De bana, Antalya’da hala yağmur yağıyor mu?”

   MUTLULUĞA GİDEN YOL.

    İnsanlar sorunlardan, pişmanlıklardan ve dertlerden kaçar ama onları kafasında ve vicdanında taşıyarak gider.

   İnsan çoğu zaman başkalarından kaçıyor gibi olur ama aslında kendinden kaçar. Kendi hata ve pişmanlıklarıyla yüzleşmeye cesaret edemez. Hayatın sanal boy aynasına bakmayan yüzündeki renklere ve gözlerinin içine bakamayan insanlar kendinden kaçmak için içki, sigara ve diğer uyutucu maddelere sığınır.  Dertlerden ve pişmanlıklardan kaçan kişi içtiği şeylerin etkisiyle gece boyu rahat uyusa bilen sabah uyandığımda her şeyin yerinde olduğunu ve acı gerçeklerin kendisini başucunda beklediğini görecek daha çok acı çekecektir. İnsanın vicdanında ve kafasında bulunan yüklerden kurtulması için önce kendisini tanıması, kendisiyle yüzleşmesi ve başkalarından önce “ kendisini affetmesi” gerekir. Kendisini affederek üstündeki yüklerden kurtulan insanın kendisiyle yüzleşmesi kolaylaşacaktır. 

   Kendisiyle yüzleşen insanın öz güveni, hayata ve olaylara bakışı artacaktır. Bundan sonra çevresiyle ilişkileri düzelecek, başarıları arttıkça sevinç ve mutluluğu artacaktır. Mutluluğa giden yollar patika yollarla başlar ama sonu sonsuz düzlük ve ovalara çıkar.

  NEREDEN NEREYE;

   Bahçe sulanırdı, halılar evde yıkanırdı, günlük banyo yapılırdı, bulaşık yıkanırken su şarıl şarıl akardı.

  • Ayda bir kez piknikte et Mangal yapılırdı.

  • Haftanın iki yada üç günü misafir ağırlanırdı.

  • Kiralık ev bulmak kolay, kiralar makuldü.

  • Meyve kilolarla alınırdı.

  • Her yıl mutlaka memlekete gidilirdi.

  • Ayda bir kaç kez çorbacıya yada kebapçıya gitmek mümkündü.

  • Okul malzemeleri heyecanla alınırdı.

  • Kiloyla defter alınırdı.

  • Dışarıda acıkırsan ekmek arası döner uygundu.

  • Her bayram bayramlık alınırdı.

  • Emekli olunca ev alınırdı.

  • Biraz birikimle araba alınırdı.

  • Hastalanınca sıra bulunur muayene olunurdu.

  • İstediğin ilaç bulunurdu, ilaca para verilmezdi

   YAPAY ZEKAYA SORDUM!

   Merhaba.

   Uygarlıklar geliştikçe, insanlığın zenginliği ve konforu arttıkça insanlar daha çıkarcı, vurdumduymaz ve soğuk kanlı mı olacaklar?

Yapay Zekânın Cevabı: Merhaba. Bu sorunuz, insan doğasının toplumsal ve kültürel değişimlerle nasıl etkilendiğine dair önemli bir tartışma noktası. Tarihsel olarak, uygarlıklar geliştikçe refah ve teknoloji artışıyla birlikte bireylerin toplumsal yapıları ve ilişkileri üzerinde karmaşık etkiler oluşmuştur. Ancak bu durumun mutlaka “insanların daha çıkarcı, vurdumduymaz veya soğukkanlı hale geleceği” anlamına geldiği tartışmalıdır.

Şu noktalar dikkate alınabilir:

1. Zenginlik ve bireyselleşme:

Modern toplumlarda ekonomik gelişme ve bireysel özgürlükler arttıkça, bireylerin daha çok kendi ihtiyaçlarına odaklanabildiği görülüyor. Bu, bazen empati ve toplumsal dayanışmanın azalması gibi yorumlanabilir.

2. Bilim ve teknoloji etkisi: Teknolojinin yaygınlaşması, insanlar arasındaki fiziksel mesafeleri kapatırken duygusal bağları zayıflatabiliyor. Dijital iletişim, bazı durumlarda yüz yüze etkileşimlerin yerini alarak insanlar arasında bir “soğukluk” hissi yaratabiliyor.

3. Etik ve değerler: Zenginlik ve konforun artması, bazen değerlerin değişmesine yol açabilir. Örneğin, kapitalist sistemler kişisel kazancı teşvik ettiği için daha bireysel bir etik anlayışı ortaya çıkabilir. Ancak bu, herkesin aynı şekilde davranacağı anlamına gelmez.

4. Toplumların karşı tepkileri: Tarih boyunca, bireyselleşmeye ve çıkarcılığa karşı dayanışma ve kolektif değerlerin önemini vurgulayan akımlar da gelişmiştir. Örneğin çevre hareketleri, sosyal adalet kampanyaları ve insan hakları gibi kolektif değerleri ön plana çıkaran ideolojiler güçlenmiştir.

Sonuç olarak, insanlığın gelişimi her zaman tek yönlü bir yol izlemiyor. Bazı insanlar daha bencil ya da soğuk hale gelirken, diğerleri daha dayanışmacı, empatik ve toplum odaklı olabilir. Bu, bireylerin yetişme biçiminden toplumsal koşullara kadar birçok faktöre bağlıdır. Sizce bu denge nasıl değişebilir?

   HERŞEYİN FAZLASI ZARAR, ORTASI KARAR

   Atalarımız; “herşeyin fazlası zarar, ortası karar “derler.

   Dünyada nüfus; araç, zenginlik ve konfor arttıkça neredeyse içinden çıkılmaz veya önlenemez sorunlar ortaya çıkmakta, toplumsal dayanışma ve huzur gittikçe azalmaktadır. Ben ülkemin en fakir ve zenginleşme dönemlerini yaşamış birisi olarak diyorum ki; Fakirliğin yol açtığı sorunlar ( açlık, yokluk vs) zenginliklerin yol açtığı sorunların yanında küçük ve önemsiz kalır. Günümüzde çok zenginlerin varlıktan, fakirlerin ise yokluktan mutlu olamadığı bir garip ortam yaşıyoruz. İnsanımızın bunu görecek ve değerlendirecek bilinci ve zamanı yok gibi görünüyor.

Herkese sağlıklı ve mutlu, keyifli bir hafta diliyorum