CENNET VE CEHENNEM

    İnsanlar için cennet ve cehennem Dünya’da yaşanılır.

   İyi insanlar bilgileri; yardımları ve örnek davranışları ile diğer insanların bir cennet hayatı yaşamasına bir ortam hazırlayabilirler. Kötü insanlar ise etrafındaki veya temas ettiği insanlara ve tüm canlılara yaptıkları kötülüklerle, eziyetlerle cehennemi yaşatabilirler. Günümüzün kaos ortamında kötü insanlar gittikçe çoğalmaktadır, onlara nasihat ederek veya  eğiterek  onları düzeltme imkanı yoktur. Ortam ve imkanlara göre kötü insanlardan kaçınmak tek ve zorunlu seçenek gibi görünmektedir.

   ATALARIMIZ

   Atalarımız; “komşuların kör ise sende hayata kıpık bak “ derler.

   İnsanların çevrelerindeki kişileri kızdıracak, öfkelendirecek, kıskandıracak tavır ve hareketlerden kaçınmaları gerekir. Eski insanlar, yedikleri, içtikleri şeyleri ve zenginlikleri ortaya dökmezlerdi. Etraftaki yoksul insanlara ayıp olmasın diye bazı hareketlerden sakınırlardı.

   Günümüzde insanlar sahip oldukları şeyleri ve yediklerini, içtiklerini, gezdikleri yerleri sosyal medyada insanların gözüne sokarak yayınlamaktan büyük bir zevk duyuyorlar. Bu yüzden toplumlarda kıskançlık, huzursuzluk ve saldırganlık olayları gittikçe artmaktadır.

   COĞRAFYA KADERDİR

   Ünlü Arap filozofu İbni Haldun :“Coğrafya kaderdir “ demiş.

   Coğrafyanın, ülkenin de bir kaderi vardır. Dinlerin ortaya çıktığı, yüzyıllarca din ve sınır savaşlarının bitmediği bu coğrafyada planlar; kalleşlikler, hainlik ve pusular bitmez. Bin yıllardır bitmeyen din, mezhep savaşlarının sonu gelmez. Bu coğrafyada intikam ocakları tamamen sönmez sadece küllenir ve sönmeden bekletilir. Günü geldiğinde bir rüzgar çıkartılarak bekleyen ocak alevlendirilir. Bu coğrafyada yüzyıllarca süren bir huzur ortamı olmaz. Cetveli eline alan birileri ülkelerin sınırları “yeniden çizeceğim “ diyerek iç savaşlar çıkarır. İnsanımız okumayı sevmez” okuyacak halimiz, zamanımız mı var” derler. Tarihte bu coğrafyadaki dini ve sınır savaşlarının yanında onlarca “ iç isyan ve kardeş kavgası” yaşanmıştır.

   Ülkemize karşı yapılan bu kalleş saldırıyı kınıyorum, milletin birliği, dayanışması ile bu saldırıların yaralarının sarılacağını ve yenilerinin önlenebileceğine inanıyorum.

   (Anı Yazıları)

   ÇAKAL AĞZI BAĞLATMAK.!

    Eskiden köylerimizde inek, keçi,koyun,deve gibi bir hayvanımız kaybolduğunda ve akşam vaktine kadar bulamadığımızda; o gece kaybolan hayvanı çakal ve canavar ( kurt) yememesi için bu konuda işinin  ehli olan  komşumuz ,biraz da  hocalığı olan  rahmetli  Hamza Demirtepe amcamıza bir "makasla  veya bıçakla " giderdik ve durumu anlatırdık. O da "makası açıp kapatır " ve kapatma sırasında bir veya birkaç dua okurdu. Böylece o kaybolan hayvanımızı yabani hayvanların “yemesini”  önlediğimize inanarak o gece rahat uyurduk ve ertesi gün yine o hayvanı kaybettiğimiz yerde gönül rahatlığıyla aramayı sürdürürdük. Bazı zamanlar kaybolan hayvan sağ salim bulunur, o zaman "çakalağızı bağlama duası" tuttu derdik ve sevinirdik, komşumuza da hediyeler verirdik. Bazen de kaybolan hayvan ayağını bir yere geçirmiş, ayağı kırılmış ve sıkışmış vaziyette bulunurdu. İki -üç gün içerisinde hayvan bulunmazsa, gözlerimiz gökyüzünü tarar dururdu. Büyüklerimiz bize eğer kaybolan hayvan ölmüş ve kurtlar tarafından öldürülerek yenmiş ise hemen bu durumu leş kokusundan anlayan " kartallar " o bölgede uçmaya başlardı. Eğer kartallar, hayvanın kaybolduğu bölgede alçaktan uçmaya, aynı yerde daireler çizmeye başlarsa bilinir ki kaybolan hayvan ölmüş veya kurtlar tarafından yenilmiştir.

    Bizim kuşaklar böyle doğada,  kendine has yöntemlerle yaşamayı ve hayatta kalmayı öğrenmiştir. Bu durumu şimdiki gençler " bir masal “gibi görebilirler. O yıllarda köyde yaşayan bir ailenin evdeki " tek ineğinin kaybolduğunu " düşünün, bu durum ailede büyük bir üzüntü yaratır. Çünkü o inek, doğurduğu buzağılarla çiftçiye yeni boğalar, düveler ve öküzler yetiştirir, sütüyle o evin süt ve yoğurt ihtiyaçlarını karşılar. O inek ailenin önemli bir üyesi sayılırdı. Şimdi geçmişte kalan bu olayları günümüze uydurmak istiyorum. Bu dönemlerde o kadar çok kişi devamlı olumsuz  ve kırıcı, yıkıcı konuşuyor ve topluma diliyle kötülükler  yapıyor ki , onları kimse susturamıyor.Bu kişiler yüzünden  artık toplumsal dengemiz  ve ruh sağlığımız bozulmuş durumdadır. Pagan dinlerden ve bizim Orta Asya’daki önceki dinimiz Şaman"dan kalan bu adetlerinin bir kısmını zaten sürdürüyoruz. Ağaçlara çaput bağlıyoruz, nazara karşı tahtaya üç defa vuruyoruz. Binalara,nazar boncukları,at nalları, ölmüş öküz   kafası kemiği asıyoruz,gidenlerin arkasından su döküyoruz .Ölülerin 40. ve 52.inci  ve 1. senesinde  günlerinde onları anıyoruz.Yani Şaman dinimiz  toplumun hafızasında  halen   devam etmektedir.O  zaman tanıdığınız,bildiğiniz  bir şaman  KAM bilgesi varsa,bu kötü kişilerin ağzını " çakalağzı bağlatma yöntemiyle" bağlatmak ve bu toplumu çok  önemli  bir dertten kurtarmak istiyorum.Makas ve kam"ın emek ücretlerini karşılamaya hazırım.😂@öne çıkar.

GÜN GELİR ve GELECEKTİR.

Gün gelir...

İç oğlanlar padişah olur...

Hırsızlar zengin...

Metresler eş...

Eşekler adam olur...

Odundan kapı, taştan saray olur...

Gün gelir...

Kezbanlar destan...

Onları destan yapanlar mestan olur...

Gün gelir...

Hadsizlik özgüven...

Saygı yalan...

Sevgi ise dolan olur....

Gün gelir...

Çivisi çıkar dünyanın...

Konuşamayanlar hatip...

Şifa veremeyenler tabip...

Yazamayanlar kâtip olur...

Ama yine öyle bir gün gelir ki...

işler ters döner

Verenler alır, gidenler uslanır, dönenler yalvarır...

Merdiveni koşarak çıkanların gün gelir ayağı takılır...

Sevgisini vermeyen gün gelir kimsesiz kalır...

Aldatan, bir gün sadakat için...

Çalan, bir gün adalet için...

Döven, bir gün şefkat için yalvarır...

‘Piyon’ deyip geçme, gün gelir şâh olur....

Şâha da fazla güvenme…

Gün gelir mat olur.

Gün gelir koministler kapitalist,

Mücahitler müteahhit olur...

Gün gelir, yalancılar dürüstlük,

Ahlaksızlar, ahlâk,

Hak yiyenler adalet,

Zalimler merhamet dersi veren Hoca olur...

İnsan yaratıcısına bile nankör iken

Sana vefalı mı olur?

Oluruna bırak her şeyi bak neler neler olur...

Bahar biter kış olur.

Gün biter gece olur.

Söz biter sükût olur.

Zenginlerde metelik,

Güzellerde cemâl,

Güçlülerde kuvvet kalmaz olur...

Hayaller kaybolur...

Ümitler yok olur...

Hayat bazen

Boş olur, saçma olur,

Çekilmez olur, yalan olur...

Gün gelir ki sen bakmazken herşey hallolur...

Ve

Öyle bir gün gelir ki:

Hayat biter son olur...

Gün artık gelmez olur...

   SAKLI GÜZELLİKLER.

   Akdeniz’de son bahar ve poyraz rüzgarının ortaya çıkardığı güzellikler son derece net görünüyor.

   Aslında doğada ve tüm canlılarda gizli saklı olan güzellikleri görmek için üzerindeki örtülerin kaldırılması gereklidir. Poyraz rüzgarı havadaki nemi ve rutubeti aldığı için biz doğayı daha berrak görmekteyiz.

Diğer canlılardaki ve özellikle insandaki güzellikleri görmek için onun kalbini kazanmak ve gönlüne girmek lazımdır. En kötü insanının bile muhakkak “ bir sevilecek yanı” vardır. Biz insanları kötü veya bize göre yanlış bir tarafını görünce onu hemen yargılayıp “ öteki” olarak uzaklara attığımızdan onun içinde saklı olan güzelliklerden yoksun kalmış oluyoruz.

   HAYATIN İÇİNDEN)

   SEN KİMLERDENSİN? 

    Hayatta, karşıdaki kişileri en iyi tanımak isteyenler eski senelerde;

   -sen   kimlerden sin ?    Diye sorarlardı.

     Şimdi ise herkes kendisini tanıtıyor, karşı taraftaki kişi de, karşısındaki gördüğü kişiyi tanımaya çalışıyor. Bu yüz yüze tek kuşaklık tanışmalar da taraflar birbirini yanıltabilir, kandırabilir veya taraflar karşıdaki görüntüye bakarak kanabilir. Hayatta gözünüzle gördüğünüz şeyler çoğu zaman gerçeğin yüzü değildir. Halbuki geçmiş iki kuşağın yani en kolay dedenin bilinmesi halinde, o dedenin ve ninenin sülalesinin bütün iyi ve kötü yanlarını bir anda değerlendirip, karşıdaki kişiyi tanımanız daha kolaylaşmış olur. Ama bu günkü hayatta, iç göçler ve yabancı ülkelerden evlenmeler nedeniyle herkes, memleketinden başka yerlere yerleşmiş olduğundan dedenin veya ninenin, genel anlamıyla sülalenin bilinmesi imkanı ortadan kalkmıştır. Hayatta bazı istisnalar hariç farklı karakterlerden oluşan evlilikler sonucu genlerin karışması hariç genelde, herkes genetik tohumlarına yüklü olan karakterleri taşırlar. Halkımız çok basit bir şekilde bu genetik formülü özetlemiştir.

   Eskiden beri

   -" Oğlan dayıya kız halaya benzer " derler. Bilimsel olarak deyimin doğru olduğu ispatlanmıştır.

Mesela, bu gün bir tanıdık bayan  ile  iki oğlu hakkında  konuşurken    o kişi bana ;

 -Bazen kocama kızdığımda, zeka anneden geçer, çünkü benim çocuklarım akıllı " diye,  söylüyorum kendisini gizlice överek bana mesaj verdi.

Bu konu bilimin işi,ama bin yıllardır atalarımızın denediği ve atasözü ve darbı mesel olarak bize aktardığı tarihi gerçekler vardır.  

    Eskiler "

    -kız alırsan asıldan, bez alırsan Musul"dan " derler.

Bu atasözü, kızın ailesindeki asaletin kıza geçeceği onun da asil evlatlar yetiştireceği ve çok iyi bir gelin olacağı gerçeğini anlatmak istemektedir. Yine Arapça asıllı bir atasözü vardır ; " Aslı hu, nesli hu " derler. Yani herkes aslına ve nesline çeker. O bakımdan insanlar bazı kötü özelliklerini ve huylarını gizlemeye ve değiştirmeye çalışsalar bile;  damarına bastığınızda, maskelerin altındaki  " gerçek yüzleri " ortaya çıkar.Bu  nedenle ben tanımak istediğim kimseye," Sen kimlerdensin " diye sormaya çalışıyorum, yoksa bu gün insanlar  giyim; evler,arabalar ve gösterişli özel eşyalarla herkes kendini olduğundan farklı göstermeye çalışıyor. O zaman birçok mağduriyet ve zarar gördükten sonra, karşınızdaki kişinin gerçek karakterini öğreniyorsunuz ama bu size pahalıya patlıyor.

    Onun için ben herkese soruyorum; bana kendinizi tanıtırken, kendini övme, deden kim onu söyle, sonra senin kim olduğuna geliriz ve sizinle tam tanışmış oluruz.

    Çünkü rahmetli Çetin Altan"ın yıllarca yazdığına  göre;   - -zenginlik, asalet ve görgülü aile olmak ancak üç nesilde oluşur. Şimdi millet on senede zengin olup asil hayatı yaşamak istiyor ama,renk değiştiren otomobil gibi önceki eski renk bir yerden fışkırıyor.@öne çıkar