Eskiden büyüklerimiz; bir lâfa bakarım bir de söyleyene!” demişler. Yani lâf ne kadar doğru ve değerli olsa bile “ lafı söyleyen ona uygun değilse, o lafın hiç bir önemi yoktur.
Eskiden kendisi ve itibarı ağır insanlar vardı, bunlar hiç boş ve hatır için ortama göre laf söylemezlerdi. Bu insanlar, ortamın durumuna göre hem bilgilendirici, hem olumlu, insanları iyiliğe, doğruya ve barışa yönelten laflar ederlerdi. Bazındanlar bu gibi kişiler için “ lök” gibi adam derlerdi. Günümüzde insanların büyük çoğunluğu, hiç kendi karakterine uymayan; dünya çapında bilgelerin, din bilginlerinin laflarını, deyişlerini, sırf sosyal medyada birkaç beğeni almak üzere “ kopyala- yapıştır “ yoluyla hiç emek vermeden sayfalarında yayınlıyorlar. Söylenen lâfın değeri lafı edenin karakterine ve saygınlığına uygunsa o laf herkes için değerlidir. Düşünsenize bir klasik veya günümüze uygun modern hırsız her gün sosyal medya sayfasında ; “ Yunus Emre, Mevlâna Celalettin Rumi ve ünlü tasavvuf bilgini Ahmet Yesevi’den deyişler, Kur’andan ayetler ya da hadisler yayınlıyor ve kamuoyunda “ itibar “ arıyor, saygınlık kazanmak istiyor. Günümüz insanı o kadar kurnaz ki, en kurnaz sayılan hayvanlardan tilkiler bile bunların yanında saf kalır.
Göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen, içi ve dışı aynı olan güzel insanlar hepinize selam olsun.
Allah hepimizi sahtekarlardan, iki/üç yüzlülerden ve şaklabanlardan, şeytanlaşmış, vahşileşmiş adamlardan korusun!
ABDALIN DOSTLUĞU
Abdalın dostluğu köy görününceye kadardır. Çıkarcı kişiler kendilerini güvende hissettikleri veya başka yağlı kapı buldukları zaman yanında durdukları kişileri hemen terkederler. Günümüzde çıkarcı kişilikler toplumda gittikçe çoğalmış, bir çoğu “ ay çiçeği- gündoğdu çiçeği” gibi çıkarlarına bağlı olarak çıkarlarının olduğu yere/ kişiye doğru dönmektedirler. Bu gibi kişilere eski deyimle “ fırdöndü” kişilikler diyoruz.
ASLI HU, NESLİ HU
Hiç bir yaprak ağacın dallarında gururla göğe doğru yükselirken bir gün en küçük rüzgarda yere düşüp sararıp çürüyeceğini bilmez. Hayatta her şey bir gün aslına döner. Eski atalarımız; Aslı hu, nesli hu “ derler. Herşey bir gün aslına ve nesline döner. Ağacın dalı topraktaki nem ile beslenir yeni filiz verir ve yeni yaprak veya tomurcuk doğar. Toprak o ağacı ve dalı besler, dal güneşi görmek, rüzgarları daha iyi hissetmek için göğe doğru büyür. Mevsimler gelir geçer, yaprak yere düşer, yerde çürür ve toprağa karışır başka bitkiler için doğal gübre ve besin olur. Hayatı görenler için hayatta herşey kendini tekrar eder ve her şey aslına yani geldiği yere döner.
EVLADINIZA NE ARABA BIRAKIN NEDE EV....
İBRET ALINACAK BİR HİKAYE
Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara’da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.
- Üstü kalsın kardeşim” dedim.
Döndü bana doğru:
- Vaktin var mı ağabey ?” dedi.
- Evet” dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
- Birader” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?”
- “Ne alacağım ağabey 50 kuruşu!”
- Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.”
Döndü bana, attı kolunu arkaya:
- “Vaktin var mı ağabey?”
- “Var.”
- Çek kapıyı o zaman.”
5 dakika konuştuk. İngiltere’de Profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dakikada öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler:
- “Ağabey biz Keçiören’de 5 kardeşiz. Babam rençberdi, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık.”
“Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize” Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.”
“Aha” dedim, “Bizim meslekten”, seminerci.
- “Ne anlatırdı baban ?”
- “Hayatta nasıl başarılı olunur ?”
” O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.”
- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı,”Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?”
- “Ne bıraktı?”
- “Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın.” Falan filan…
“Ağabey, aradan 15 yıl geçti…”
“Diğer babanın 2 oğlu şu anda cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.”
“Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var.”
“Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
- “Asıl mirası bizim baba bırakmış.”
“Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür.”
Çok duygulandım, veda ettim. Tam ineceğim:
- “Dur ağabey, asıl bomba şimdi!”
- Nedir bomban ?”
- Nerede oturuyoruz biliyor musun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.”
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar....
@öne çıkar
KELEK
1983 yılından sonra Anavatan Partisi’nin uyguladığı serbest/ liberal ekonomi sonucu dünyada üretilen tüm sanayi malları ve bitkiler ülkemize ithal edildi. Bu gün parklarda ve bahçelerimizden bazı süs ağaç ve bitkileri ile tropikal meyveler Turgut Özal’ın yeni ekonomik sistemi sonucu ülkemize getirildi ve halkımız hiç bilmediği ağaçlar, çiçekler ve tropikal meyvelerle tanıştı.
Bizim çocukluğumuzun vazgeçilmez yiyeceği küçük yeşil kavun yani “ kelek” hem meyve gibi kemirilerek yenilir hem de turşusu yapılır. Kendine has tadı ve aroması nedeniyle benim dönemin çocukları keleklerin tadını unutamaz.
Günümüz çocukları bu toprakların ürünü “ yerli ürünümüz” keleği bilmezler, artık çocuklarımızın bir kısmı avakoda; mango, ejder meyvesi, ananas gibi tropikal meyveleri tüketmektedir.
Günümüz ulaşım ve iletişim kolaylığı nedeniyle dünya küçülmüştür, artık “ yerli malı yurdun malı” felsefesi ve uygulaması da sona ermiştir.
Foto-2 Bezirgan Keleği( Tosbağa ısırmış olan!) Cemil Tufan’dan
TAVŞAN DAĞA KÜSMÜŞ, DAĞIN HABERİ OLMAMIŞ
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış “
Hayatta bazı insanlar kendilerini çok değerli ve önemli sanırlar, bazı yersiz ve gereksiz istekleri yerine getirilmeyince küserler. Ama bunun diğer kişiler için hiç bir değeri yoktur, ama kişi “ ben ona küstüm, küstüm “ diyerek olayı duyurmak ve olayı başkalarının gözünde büyütmek ister.
“Tavşanı tazı tutar, çalımı avcı atar”.
Bazı kişiler de başkalarının yaptığı işi kendilerinin yaptığını anlatarak kendilerine itibar sağlamak isterler.