7 NESİLDEN SONRA GENETİK MATERYALLER TAMAMEN DEĞİŞİR Mİ?

    ( Ben sordum yapay zekâ bana anlattı)

   Merhaba! "7 kuşak", "7 nesil" veya "7 göbek" ifadeleri, bir aile soyunun yedi nesil boyunca olan geçmişini anlatmak için kullanılır. Bu terimler, genellikle aile geçmişinin ne kadar eskiye dayandığını belirtmek için kullanılır ve ailenin atalarının kimler olduğunu göstermek amacıyla soy ağacının yedi kuşak geriye doğru izlenmesi anlamına gelir. Örneğin, bir kişi kendisinin birinci kuşak olduğunu düşünürse, anne-babası ikinci kuşak, dedesi ve ninesi üçüncü kuşak, büyük dedesi ve büyük ninesi dördüncü kuşak şeklinde devam eder ve böylece yedi kuşak geriye gidilebilir. Bu tür bir ifade, genellikle aile köklerini ve tarihi vurgulamak, ayrıca nesiller boyunca aktarılan değerleri ve mirası hatırlatmak için önemlidir. Genetik olarak, yedinci nesilden sonra bile ilk atalara ait genlerin tamamen kaybolması olası değildir. Bunun nedeni, genlerin rastgele birleşmesi ve her nesilde yeniden karıştırılmasıdır. Ancak, belirli atalara ait genlerin miktarı ve çeşitliliği azalabilir.

Her bir birey, anne ve babasından eşit miktarda DNA alır, bu da her nesilde genetik materyalin yarı yarıya karıştığı anlamına gelir. Yedi nesil boyunca, atalarınızın her birinden aldığınız spesifik DNA miktarı azalmış olur, çünkü her yeni nesilde bu genetik materyal karışarak ve yeniden düzenlenerek devam eder. Ancak, tamamen kaybolma olasılığı çok düşüktür, çünkü bazı genetik izler nesiller boyunca aktarılabilir.

   Özetle, yedinci nesilden sonra atalarınıza ait genetik materyal büyük ölçüde seyrelmiş olabilir, ancak tamamen yok olması olası değildir. Genetik çeşitliliğin korunması ve aktarılması, evrimsel süreçlerin doğal bir sonucudur.

ELİME Mİ YAPIŞIR?

Çoğu ilçelerde kent yönlendirme tabelaları yerlerde yararken veya düşmek üzereyken bir tanesine bir dönümlü vida takarak kurtardım.

Tam direğin yanında mahallenin en büyük taksi durağı var ama “ onların “ bu konuda hiç duyarlığı yok sanırım.

Herkes sokağından bir taşı veya çöpü, çiviyi, demiri, çalıyı kenara koysa, düşen bir şeyi doğrultsa çevremiz daha temiz, hayat daha güzel olur diye düşünüyorum.

   İÇİMİZDEKİ “PİSCİLİK “ DUYGUSUNU NASIL YOK EDERİZ?

   Sahillerde; plajlarda, parklarda, doğal veya yapay mesire yerlerinde, yaylalarda, göl ve deniz kenarlarında bilhassa haftanın cumartesi ve pazar günü binlerce araç ve yüzbinlerce insan oralara adeta akın etmektedir. Buralarda aracını parkeden insanlar önce araçta içtikleri içeceklerin şişelerini, yedikleri ambalajlı ürünlerin ambalajlarını hemen “ kenara/ kaldırıma atmaktadır.

Oturduğu veya piknik yaptığı yere de tüm atıklarını dağınık olarak adeta etrafa saçarak atmaktadır.

Yakınlarda çöp kutusu ve konteyneri varken onun yanına atmak insanlara ayrı bir” haz veriyor”. Bebeğinin pis bezini atandan, su şişesine çişini yapıp kaldırım kenarına bırakanlara kadar çeşit çeşit insan tipi aramızda bizlerle aynı haklara sahip olarak yaşamaktadır.

Başıboş hayvanlar için özel yasa çıkartılarak çözüm aranırken ‘ bu başıboş kuralsız “ insanlar içinde can acıtıcı kurallar getirilmelidir. Toplumdaki “ ayıp ve utanma duygusunun azalması, insanların birbirine karışmaktan korkması ortadan kalktığından kişiler içindeki hayvansal duygularıyla rahat yaşamaktadır.

Eski Kaş’lılar hatırlarlar, Kaş’ta dava vekilliği yapan Avni Erdem isimli bir abimiz vardı. Avni Bey, temizlik konularında çok hassas bir adamdı, diplomat gibi foter şapka giyer, süslü asa taşır bir kont gibi dolaşırdı.

Küçük bir çöp ve sigarayı içip izmaritini yere atanlara, ayakkabısının ökçesine basanlara çok kızar ve anında müdahale ederdi;

  -Yazık değil mi çocuğum, o izmariti alır mısın lütfen, ayakkabılarını ökçesini kaldırır mısın? “ diye ikaz ederdi. Bu yüzden o zaman küçük bir yer olan Kaşmeydanı tertemiz olurdu. Bu vesileyle ilk meslektaşlarımdan olan çevreci ve beyefendi insan Avni Erdem’i saygı ve rahmetle anıyorum.

MODERNLEŞME

Modernleşme uğruna atalarından ve toplumlarından kopan başka bir millet mensubu gibi görünmeye ve olmaya çalışan kişiler, kimliklerini ve kişiliklerini kaybederek yok olmak zorundadırlar.

   Atalarımız; keklik gibi seke seke yürümeye özenen karga, sonunda kendi yürüyüşünü unutmuş “ derler.

   Küresel yaşamın etkisiyle bütün toplumlar birbiriyle karışıp, birbirine benzemeye çalışmaktadır. Birkaç sene sonra ırk, din, mezhep ve coğrafi farklılıklar tamamen ortadan kalkacak herkes “ Avrupalı veya Amerikalı “gibi olacaktır. Günümüzde doğum günü kutlamaları, evlilik törenleri bütün dünyada benzer hale gelmiştir. İleride cenaze törenleri ve tüm yaşam da benzer hale gelecektir.

MUHTAR ÇAKMAĞI’nın ÖYKÜSÜ!

MUHTAR MI OLDUN KEZİBAN TEYZE!.

Benim çocukluğumda köylerde her erkeğin çakmağı yoktu. Hatta bazı fakir ailelerin kibriti bile olmazdı. Fakir aileler ocaklarını söndürmezler, küldeki közden yeniden ateşi yakarlardı. Eve yeni gelinmiş ve evde yanan ocak olmadığında evin küçük çocuğu komşuya gönderilir;

    - Fatmana Teyzene git sana yanan bir ensi ( yanan küçük odun) versin” denir. Çocuk komşudan yanan odunu alır ve koşarak annesine getirirdi. Bundan dolayı ziyarete geldiği  halde hemen dönmek isteyen, ikram kabul etmeyen ziyaretçilere;

    - Dur! Ateş almaya mı geldin? sözü denilir.

    Benzinli çakmak önce 1823 yıllarında Avusturya’da icat edilmiştir.

O yıllarda Avusturya’da çalışan 2 Türk satmak ve para kazanmak için çok miktarda çakmağı ülkeye getirmek isterler. Çakmaklara ülkeye giriş izni verilmez, gümrük kapısında el konulur, devlet bu çakmakları valiler aracılığıyla tüm muhtarlara dağıtır.

Bundan dolayı muhtarlar da köylüye hava atarlar, bu yüzden benzinle yanan bu çakmaklara “ muhtar çakmağı “ denilmiştir.

Köylerde kibrite “ istirpe” denilirdi.

Köylüler için temel ihtiyaç maddelerinden birisi de kibrit idi.  Eski senelerde en önemli ihtiyaç maddeleri şeker, diri tuz, gaz ve kibrit olurdu.

NEREDEN NEREYE SÜRÜKLENİYORUZ.

Kız alırsan asıl’dan.

Bez alırsan Musul’dan.

Anasına bak kızını al,

Tarağına bak bezini al.( Türk Atasözleri)

Eski dönemlerde insanların okuması yazması; televizyonu, gazetesi, dergi ve kitabı olmadığından hayatlarını tamamen örf, adet ve töreleri ile büyüklerinden gördüklerine göre devam ettiriyorlardı.

O zamanki töreye göre;

Büyüklerin lafının “ üstüne” laf söylenmezdi. Bu gün kimin büyük, kimin küçük kimin bilge, kimin cahil/okumuş cahil olduğunu bilemiyoruz. Eski insanlar İslam’ın beş olan şartına bir ilave yapmışlardı;

-İslam’ın yazılı olmayan 6. Şartı “ haddini bilmek “ derlerdi. Günümüzde insanlar özgüven ve kibir tavanda eller akıllı telefonda gezdiklerinden “ boylarının ve akıllarının, deneyimlerinin” hadlerini/ölçülerini ve sınırlarını bilmiyorlar.

Onun için toplumda yaşlılığa;

bilgiye, hak edilmiş makama ve sıfata hiç saygı yok. Birçok toplumlarda devlet yönetiminde “ ak saçlılara “ görev verilir. Günümüzde ak saçlıların hiç önemi yoktur, siyah renk kip ve gözlükle, ayna gibi telefonlu çocuklar “ dünyayı ben yarattım gibicesine “davranmaktadırlar.